Yunus
mürid, Tapduk mürşiddi; ancak
ikisinin de muradı ulu peygamberin şeriatiydi.
Bu şeriati Yunus, Tapduk’un dergahında hıfzediyor, yine onun
rehberliğinde peygambere, Allah’a varıyordu.
Her varlık çünkü
kendi cinsiyle hemhal oluyor, yaratılış esrarını böyle çözmeye çalışıyordu.
Benim millet
mevzuunu peygambere bağlamam da aslen bu yasadan kaynaklanıyordu.
Mekke’ye gidemeyen İstanbul’a gelir. (Bosnalı
edebiyatçı, şair Naida Mujkiç) 26 Haziran 2016, Yenişafak, Pazar Eki.
Bu cümleyi okuyunca,
şehirlerin de kendi aralarında aynen yukardaki mürid mürşid bağına benzer bir
ilişki sergilediklerini düşündüm.
Halk, Mekke’ye
gidemeyince İstanbul’a geliyoruz, diyor. Acaba bu bir sapma mı? Hurafe mi?
Yoksa Mekke’nin yerine İstanbul’u konumlayan bozguncu bir deyiş mi? Çünkü Kemalettin
Kamu da ‘Kabe Arab’ın olsun/ Bize Çankaya yeter’ demişti. Çankaya’yı Kabe’ye
alternatif olarak konumlamıştı.
Hayır. Bunların
hiçbirisi değil. Bu ilginç sözü söyleten mana şudur: Yani İstanbul bize Mekke’yi hatırlatır,
Yunus’un mürşidinin Yunus’u Peygambere
götürmesi gibi İstanbul’da bizi Mekke’ye götürür. Yani İstanbul, Mekke’ye
baktığı sürece kaimdir.
Çok önceleri,
‘Semerkant, Medine; Tirmid, Mekke oldu…’ dizeleriyle Suzeni de aynı durumu
anlatmaya çalışmıştı. Semerkant ve Tirmid, Mekke ve Medine’nin rengine boyandı,
demek istemişti.
Yeprem Türk