İyi Okumalar Dileriz.
Taşranın dağ köylerinde
Yalnız hanelerde yaşamak
Nasıl bir sınır
Can, tende
Emaneti belli edecek denli ışıyor
Yarın Kurban Bayramı
Şehirde koyunlarımı sattım
Seherde haneme varmam gerekiyor
Karanlıkta dünya ne büyük bir şeydir
Karanlık bilinemez çünkü hürdür
Yeryüzü karanlık bir mescid
Yine de değil tekin
Buna bir şey diyemiyorum
Geçiyorum kayaların arasından
Etraftan gelen bir taş bir kılıç şakırtısı yok
Yağma karanlığın dışardaki necaseti
Vardır daim taşranın gecesinde
Böyle ağır bir koku
Yasayı delebilecek bir ok
Nurun dalgalı alnı
Ve kasların diriliğiyle
İşte avluya girdim
Erkek ve yakışıklı.
Gökleri seyrederken evim.
Anlaşmalardan sonra alınmış nefes gibiyim.
Y. Türk
Emek ve saygı bitince, insanın hayata olan saygısı da kalmıyor. Bugün insanların yaşama ve yaptıkları işe karşı bir saygı taşıdıkları kuşku uyandırır. Çünkü inşa edilen hayatın da insandan onur, saygı, emek ve şefkat beklediğine inanmak zor.
Uzaktan yakından şahit olurdum. Bazı tanıdıklarım, özel yaşantısındaki yaşamın neşesini ve güzelliklerini sokağa indirmezler, taşımazlardı. Orada adeta apayrı biri olurlar, farklı davranırlardı. Özel hayatlarındaki değerli ve nazik şeyleri sokaktaki yaşama layık görmezlerdi. Konvansiyonel olanın neredeyse zehir olduğunu ima etmeye çalışırlardı. Özellikle iki senelik kovid kapanmasından sonra evden dışarıya dönen insanlarda bu türden davranışlar arttı. Herkes kendi özerk alanını kutsadı, dışarıyı lanetledi.
Bilmiyorum belki haklılar belki de haksızlardı. Ama konvansiyonel olanı hakkaniyetle inşa etmek ve bu konvansiyonel olana katkı anlamında insanları ikna etmek her şeyden önce bir medenilik, müşterek bir bilinç ister. Kanun ister, senet sepet ister. Gelişmiş, derin davranış kalıpları ister.
-
Zamanın kültürü sanki biraz depresif. Spastik bir benliğin ürünü gibi. Kimin ne yapacağı belli değil. Spastik bir samurayla karşılaşabilirsiniz akşam saatlerinde bir cadde başında. Üstelik bu samurayın ne töresi ne andı ne de geleneği var. Tarihin en şımarık ve en dağınık çağı işte. Nereden bakarsanız bakın tarihi anlamda zirve bir iştiha ve dengesizlik… İnsanın içinde libido, dışında pijama ve tayt… İşte size sokaktaki hayat aklı.
Şiirde farklı mı? Okuyun dergileri, sadist ruhluların absürt ifşalarını ve dileklerini göreceksiniz. Yeni insan, yeni şair hiçbir şeyi sevmiyor. Kendi üstünde bir otorite tanımıyor. Saygılı bir karşı koyma değil bu. İroni diyorlar bu tür şeylere, oysa öyle değil. Şımarıklık, densizlik.
Ve bir filozof da bir başka filozofun mezarına işeyebilir, çağdaki mantık buysa. Oysa bırakın bir kabir üstüne hacet gidermeyi, bir ölünün arkasından bile konuşmak ağır vebal.
İnsan, sokağa çıkınca, aile hayatındaki gibi kamusal alanda da şeriat, tüze ister, bekler. Yani fıtrat, ahlâk ve din eğilimi.