6 Mayıs 2017 Cumartesi

&

Arkada kalan 80 yıllı ya da hukup miktarını batılı adıyla yüzyılı geçersek, dünyada devlet kavramı üzerine bizim kadar düşünmüş bir millet neredeyse yok gibidir. Diyebilirim ki ‘devlet’ deyince özgün ve özgüllüğü bakımından ilk akla gelecek milletlerden biriyiz. Bu konuda binlerce yıllık bir birikim ve tecrübe sahibiyiz. Devlet aygıtımız, medeniyet bakımından derin bir bilgiye ve kişiliğe sahiptir. Devlet felsefesi açısından merkeze adaleti yerleştirmiş bir siyasi silsileden gelmemiz bu alanda en büyük kazanımımızdır.

Doğrusu, devlet kavramı bir hareket, bir dönüşüm üstünde, bu güne kadar taşınmıştır. Bu terimin geçmediği bir çağı düşünmek ne kadar saçmaysa bu aygıta karşı başka bir aygıtı harekete geçirme çabası da o kadar saçmadır. Devlet, sadece yeni bir devlet kurmak için yok edilir. Bugüne kadar öyle yapılmıştır hep. Yoksa ona alternatif başka bir araç ve proje için değil.  Devlet, Kur’an’da Allah’ın ipinin hemen yanı başında yer alır. Bu da ona verilen önemi gösterir.  Aslında bakarsanız devlet insan gibidir. Duygusu, muhtevası, anlamı, biçimi değişir fakat bir varlık olarak yaşamaya devam eder. İnsanın, iki gözle yaşaması ne kadar doğal ve yerindeyse toplumların da bir devlet içinde yaşamaları o kadar tabi ve gereklidir. Ara ara yetisi zayıflayabilir belki o kadar.


Bu aralar yazında, Devlet Şiiri, Devlet Felsefesi, Devlet Nesri gibi kavramları çok kullanıyoruz. Bunun öncelikli sebebi devlet anlamında yenileniyor ve önümüzün açılıyor olmasıdır. Tabii felsefe mi devleti yeniler devlet mi felsefeyi? Şiir mi devleti belirler, devlet mi şiiri? Bu tür sorular sorulur. Ancak iki kavramın da karşılıklı olarak birbirini belirlediğini ve bu şekil etrafında konumladığını söylemek daha doğru olur. Çünkü ne devlet geleneğimiz deneyimsiz ve yenidir; ne de bu alandaki düşüncelerimiz.

Y.Türk

&



Bir toy toylamak gerek
Bir soy soylamak gerek
Bir söz söylemek gerek
...

Yunus’un bu sözünün manası, aslında milletimizde yaşayan bir yetenek. Ve toy, toylanır her daim söz söylenir. Her çağda bunlar yeni canlarla da yaşanır. Sözü ve toyu, güncellemenin gereğine erişilir.

Yani, söz ve toy taze bir ruh ve eylemle buluşur. Nefesle tekrar tekrar doluşur. Hayata, bir felsefe olarak karışır. Yeni diriliş ve kuruluş insanlıkla buluşur. Hayatın diğer alanları, siyaset-sanat- felsefe bu toydan, bu nefesten paylaşır. Varlığını geliştirir, uhrevi ufuklara ulaştırır. Sözden, ahşaptan, siyasadan konuşturur.

Aslında 15 Temmuz gibi, toyun toylandığı- sözün söylendiği duraklar, sade göze veya sırf kulağa hitap etmez. Nefesini ve şeklini; akla, gönle de hususi yollarla ulaştırır. Yani bu sahalara birer azık vazifesi görür. Ve millet tarihinde nadirattandır. Belli zaman aralıklarını içerir.  15 Temmuz Direnişi, sonuçta dediğimiz gibi önümüzdeki uzun bir çağın toy azığıdır. Söz azığıdır. Ruh azığıdır. Nesnelere şekil veren ellere iman azığıdır.

Y.Türk


ŞİİR



Bir Doğulu olarak şiirin kıymetli şeyleri kalbinde gizlemesine şaşırmıyorum.  Şiirin içindeki değeri gizlemesi güzeldir hatta yerindedir, diyorum. Allah Kadir Gecesi’ni gizlemiştir. Onu, mekan ve zaman yönünden geniş sahaya yaymıştır. Şems, bunun sebebini onun çok parlak olmasına yorar.  Şairin gizinde haşa bu derece parlaklık olmaz. Ancak şiirin de kendine göre bir ışığı vardır. Yuka bir sır katmak da şiire yakışır.

Başka yönden şiir kendisini açıklamayı, şahsında konuşmayı sevmez.  Şiir kağıt üzerinde ışığa koşan cesur ayaklara benzer. Onu tribünden izleyen şey ise nesirdir. Nesir, bu koşuyu izledikten sonra kalkıp, onun muhteşem ve spesifik enstantanelerini etrafa anlatmayı sever. Biraz da aslında atıp tutar. Şiir, elbette nesrin, bu kendisine olan doğal hayranlığından faydalanır. İşini yaparken sahada ondan alkış alır ve ona kendi hakkında biraz da magazinsel efsaneler ördürmeyi başarır. Yani mürit nesir, şiir şeyh olur.

Şiir, onlarca boyuta taşıyor, onun nefes olması, onu bir mekana da sığdırmıyor.

Şiire ne yakışır, şiir nedir? Böyle saatlerce konuşabiliriz. Ancak yine de onu net şekilde çözmüş olamayız. Kaynağını hissederiz ama formüllere dökemeyiz. Önemli değildir bu, çünkü ona yine nefesten başka şeydir, diyemeyiz. 


Y.Türk

Lirizm: Fikrin Neyi Olur?

Lirizm, ethoscu  yani Allah'ın düşünen kullarım için bunda ibret vardır, dediği kimseler açısından pek kıymetli bir şey değildir. Lirizm, ethosçuların tenezzül etmediği daha çok pathos düşkünlerinin tatmin sanatıdır. Aslında lirizm derken de içinde mübalağa sanatının olduğunu düşünmek gerekir. Günümüzde okuyucu tavlamak için yapılan numaralar vs. anlamına gelmesi lirizmin, lirizmin hakikatinin öldürüldüğünü söyler. Lirizmin hakikatinde lirizm yoktur. Lirizm amaç edinilerek, lirizm yapılamaz.  Ethos mantık yapar eğer yaparsa gene en iyi, gerçekçi lirizmi. Şöyle ki: Düşünen kulların gördüğü ibret, hayret makamında ses veya kafiye unsurlarını dahi dikkate almadan kendi imkanları içinde, kendi hışırtılarıyla dışa taşar, metne geçer.  Pathos'un lirizme kan bağı olarak akraba olacak kadar yakın olmasına rağmen lirizme katkısının olmaması ancak böylesi bir doğal yoksullukla açıklanır.  Sonuçta şiir de lirizm de düşünenler içindir.
Yani ethos baba eve ekmek getirir pathos ve onun yaramaz çocuğu lirizm yer. Fikir çatılmayınca neyin lirizmini yapacak pathos. Ethos evi gözetir, besler; lirizmse bu güvenin içinde oynar. Aslında bazen baba da çocuğa uyar, hane yıkılır. Koca Osmanlı divanları, lirizmden beslenir ancak bu lirizm aşamasının öncesine hiç bakan yok. Hüsn ü Aşk kolay ve güvenli vakitlerin, ekmek elden  su gölden zamanlarının eseridir. Ethos babanın, kuruluş çağlarında ethos reisin çattığı sağlam yapının altında yazılır. Bu çatıdan sonra çağ kurulur; pathos dönemi gelir, yaşanır ve çağ yıkılır. Pathostan ethosa hayır gelmemiştir, hatta lirizme de gelmemiştir. Ancak lirizm, pathos gibi  şeyler, hep ethos'un ekmeğini yemiştir.  Sonuçta Lirizmciler  desin ki : Ey ethos, ey düşünce sanatı! Bize o aklınla yeni bir lirizm yolu göster de orada oyalanalım, biraz. 

Y.Türk

5 Mayıs 2017 Cuma

İmge/ Metafizik



İmge, insan biçimli tanrılar doğurur.

Metafizik, saf inanca bağlıdır.

İmgede sonsuz tekrar vardır.

Metafizikte tekrar yoktur insan için.

İbnü’l Vakt durumu vardır.

İmge, metafiziği taklit eder gibi davranıyor.

Metafizik, kendini bile taklit etmiyor. İç ve dışta tekamül kuralını uyguluyor.

Metafizik olamasam da olmaya çalışıyorum diyen bir tavrı var, imgenin.

Ona keşke biri daha bu hevese yeltendiğinde bir tedbir beyan etseymiş.

Ki şöyle: Bu çabaya gerek yok.

Metafizik, imgeye dönüp bakmıyor bile, çünkü doğası öyle.
İmge Tanrı’nındır. Metafizik daha Tanrı’nındır.

İmge, Eyfel Kulesi’nde söylenen ilahidir; metafizik Sultanahmet’te.

İmge ve metafizik yanak yanağa gibi dururlar. Birinin dışının bittiği yerde diğerinin dışı başlar. Ancak içler, bu derece temasta değiller.

Ayrı ayrı şeyler.




Y.Türk

&


Bizim halkımızın sıfatıdır. Ara ara bir teknede ruhla bedenle hamur gibi yoğrulmak.   
Birinci yoğrulma Bedir’dedir.

15 Temmuz Direnişi, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra hamurumuzun yoğrulduğu ikinci teknedir.
Bu yoğrulmalar, değişik çağlarda yılgın düştüğümüz anlarda belirmiştir.

Umutsuzlukta umut vardır, der Cemal Süreya.  Muratsızlıkta da murat vardır, diyen de Şems’tir. Şairler, milletlere benzer. Ondaki duygu durumundan bir pay yansıtırlar. 15 Temmuz öncesi de milletimiz bu halde idi. Batı, tepemizde tüfekti; bizim halimizse yumak halinde atan çıplak bir yürekti. O yüreğe ulu bir el değdi, uyandı, güvendi, dirildi.  Muratlarımızla birlik oldu.

Çünkü Allah, direnişi de milletlerin muradının suretinde yaratır.  15 Temmuz Direnişi’nde Muhammedi  cemal vardır. Mehmetlerin direnişi olarak tarihteki yerini almıştır. Bize ise bu ulu teknede bir kez daha karılmak kalmıştır.


Y.Türk

30 Nisan 2017 Pazar

&



Işıksız ve siyasi çalkantılar, çoğu zaman ulu bir direnişle gelen aydınlığa ihtiyaç duyar. Ve bu aydınlık hem kesbedilip hem hak edilmelidir.

İnsanlar gibi milletler de emeğiyle vardır. Gelecekte var olabilmenin hamurunu bin bir sabırla yoğurmak zorundadır.  Seçenek Allah’tan onu kazanmak sendendir.

Martin Heidegger, insanın, var oluşun ortasına öylece bırakıldığını ve  bu bırakılmışlık içinde tercihler ve seçimler yoluyla kendi yaşamını ileriye doğru kurduğunu söyler.

Gerçi bunu İmam Maturidi daha güzel söylemiştir. ‘Allah seçenekleri yaratır; insan kesbeder.’ Yani seçer.

15 Temmuz Direnişi de bu yönüyle, milletçe,  hak olanı bir kesb  olayıdır.

Y.Türk

&


15 Temmuz Direnişi, cumhuriyeti dönüştüren, devlet ve millet kavramını yerine oturtan bir nurdur. Doğal bir ruh hali içinde doğmuştur. Herhangi bir ideolojiden etkilenerek değil; milletin akıl, kalp ve iman dairesi içinden dışa taşarak vuku bulmuştur. 100 yıllık bir birikmenin bir hesabın da işini görmüştür.  Ona nefes dememiz bundandır. Her nefes hareketi gibi geçmişteki boşlukları da doldurmuştur.

Örneğin eski darbelerin, muhtıraların ve 28 Şubat’ın karşılıkları zamanında sadece gönül ve buğz diliyle verilmişti. Bir eyleme, bir karşı koyuşa geçilmemişti. 15 Temmuz Direnişi ile aslında bu bahsettiğimiz darbelere karşı gelmenin kazası da yapılmıştır.

15 Temmuz Direnişi ile ülkem, medeniyetim genç yaşını yazmıştır. Bir kez daha milletim, alemin ve ademin cesur ulusu olmuştur. Ve bu genç yaş, aslında millet tarihimizde mekir halinde hep yaşanmıştır. Yani milletimiz gelecekte de yaşını daha nice kez tazeleyecektir. Ve hem sanat hem siyaset olarak, onlardan alacağımız birçok imkan bulunacaktır.



Y.Türk

&

Seven insana aşık, seven bilgiye irfan denir.
Bizim topraklarımızı tanımlayan iki ifadedir, bu.
İnsan, insanı sever. Biz bilgiyi sevdiğimiz gibi bilgi de bizi sever.
...
Zaman geldi topraklarımız bu anlayıştan uzaklaştı. Bilgi, insana; insan, bilgiye düşman hale getirildi.  
Bu da irfanı yaraladı. İnsanla insan, insanla bilgi arasındaki uyumu bozdu.
...
Gerçi eskiler derler. Hangi nimet vardır, zamane onu bulandırmasın, diye. Kültür, bilgi gibi şeyler özünden uzaklaşarak bu deyişten payını aldı. Bu tutum, siyasete, devletin kaderine kadar işledi.

Epeydir, Türkiye’nin ruhu, bedeninden korkmuştur. Aralarındaki mesafe, bu tür yozlaşmalardan dolayı epey açılmıştır. Aslında bu mesafe daha açılsaydı, Türkiye diye bir şey kalmayacaktı. 15 Temmuz Direnişi ile bu kopukluk, uyumsuzluk, itişme giderildi. Bilgi, insan, devlet, millet eğer yaşamına devam etmek istiyorsa ululuğu, sevgiyi, uyumu kuşanmalı denildi.

Y.Türk