Bir Doğulu olarak şiirin kıymetli şeyleri kalbinde gizlemesine
şaşırmıyorum. Şiirin içindeki değeri
gizlemesi güzeldir hatta yerindedir, diyorum. Allah Kadir Gecesi’ni
gizlemiştir. Onu, mekan ve zaman yönünden geniş sahaya yaymıştır. Şems, bunun
sebebini onun çok parlak olmasına yorar.
Şairin gizinde haşa bu derece parlaklık olmaz. Ancak şiirin de kendine
göre bir ışığı vardır. Yuka bir sır katmak da şiire yakışır.
Başka yönden şiir kendisini açıklamayı, şahsında
konuşmayı sevmez. Şiir kağıt üzerinde ışığa
koşan cesur ayaklara benzer. Onu tribünden izleyen şey ise nesirdir. Nesir, bu
koşuyu izledikten sonra kalkıp, onun muhteşem ve spesifik enstantanelerini etrafa
anlatmayı sever. Biraz da aslında atıp tutar. Şiir, elbette nesrin, bu
kendisine olan doğal hayranlığından faydalanır. İşini yaparken sahada ondan
alkış alır ve ona kendi hakkında biraz da magazinsel efsaneler ördürmeyi başarır.
Yani mürit nesir, şiir şeyh olur.
Şiir, onlarca boyuta taşıyor, onun nefes olması, onu bir
mekana da sığdırmıyor.
Şiire ne yakışır, şiir nedir? Böyle saatlerce
konuşabiliriz. Ancak yine de onu net şekilde çözmüş olamayız. Kaynağını
hissederiz ama formüllere dökemeyiz. Önemli değildir bu, çünkü ona yine
nefesten başka şeydir, diyemeyiz.
Y.Türk