1 Nisan 2023 Cumartesi

DÖŞ DEMENİN DEĞİŞİK BİR MANEVİYATI VAR

 

Önceleri pek kullanılmaz bir kelimeydi, döş. Birçok şiirimde sanırım kullandım. Göğüs, kelimesi belki de hafif kaçtı; döş daha bir sesli ve güçlü bir kelime. Canlı. Söylenirken, üstünde bir nefesle gelmesi daha kuvvetle muhtemel. Benim aklım bir döş aklıdır. Bir döş kavramasına sahiptir. En iyi bilmeyi ben, döşten bilmek diye anlarım. Ve yanarsam döşle yanarım. Döşle kavrarım, döşle anlarım, döşle duyumsarım.

Döşüm tıpa tıp ben. Döşüne, döşündeki hayale benzer insanın yüzü. Döşümle hemfikir yaşadım ben. Benim her şeyim orada: İlkelerim, inançlarım, hassasiyetlerim, onurum; kısaca şahsiyetim. Karakterime suyunu veren kerim yerimdir, Rabbimin beni ben eylediği yerdir döşüm.

Döş, geniş bir mekân. Daima bir sonsuzluk anı var, orada. Ebediyetle ıralı. Adem’e ve Havva’ya kadar uzanıp giden ve bunu da aşabilen bir hafıza diyarı. Bilmiyorum, belki de döş, göğüs kafesi altına konulmuş bir gök türüdür. Sema kadar geniş çünkü. Döşümde Tanrı’ya dair bir ev var.  Ve Tanrı döşte kaldıkça döş, döştür.

Döşümün gönlüyle yaşadım. Naralarımı döşümün dağlarında, ovalarında, çayırlarında attım. Hüznümü orada yaşadım. Tesellimi, muştularımı ve neşelerimi oradan aldım. Yorgunluğumda yastığı, döşeği ve yıldızlı geceyi oradan edindim. Orada yetiştim. Yetiştirildim. Murad yolunda döşüm tarafından yürütüldüm.

Döş, insanın bilgisini, tabiatını ve hissiyatını koruyor.  Döş olmasaydı, hakikat bilinebilir miydi ve ne kadar hissedilebilirdi? İnsanı, toprakta bilge, taze ve şevkle tutan; yerde güvenle güden bir alemdir, döş. Tanrı bizi döşümüze emanet etmiş.

Yazının başından beri döş derken sanki ey diyormuşum gibi bir hâl var içimde. Ve döş kelimesi bir ey ünlemesi gibidir.  Döş demenin bile değişik bir maneviyatı var.


Y. Türk

DEĞİNİ

 

Yücel Kayıran’la felsefeyi, hayatı, rızkı, inancı konuşmak hakikaten sevdiğim bir şey. Ayrıca poetikaya dair de. Derin bir adam Yücel Kayıran. Olgun. Güven verici. Sakin.

Akşamdan sabaha dek kesintisiz şekilde, sohbet edebiliriz Yücel Kayıran'la. Saatlerin nasıl akıp gittiğini gerçekten bilmeyiz, fark etmeyiz. Bu topraklar iyi şairler veya filozoflar yetiştirdi. İkisini birden olmuş Yücel Kayıran. Maraş depreminden sonra diyaloglarımızdaki ırmak daha bir derinleşti. Bu toprakların kaderi kendi kaderimizmiş gibi. Bu kader birlikteliğinde diyaloglara girmek yüreği serinletiyor, ayakta tutuyor. Yeni yeni anlıyorum, felsefenin neden diyaloglar üstünde inşa edildiğini. Modern felsefede bu, epeydir yok. Bu, olmadığı için felsefe kendisine zarar verecek derecede dondu; akademik metinler haline geldi. İç içe girmiş ip yumakları gibi birbirine dolaştı. Felsefeye hayat veren dört şey var bence: 1. Diyalog  2. Fragman 3. Varlığa(doğaya) yakın olmak 4. Toprak, bölge, coğrafya.

Spinoza ve Kierkegaard okurken zevk alırım. Aynı zevki M. Heidegger veya Althusser metinlerinde bulamam. M. Heidegger ve Althusser, daha kuramcılar, felsefede. Fakat Kierkegaard, neredeyse felsefenin denemecisidir. İsterseniz deneme diyerek haksızlık etmeyelim, felsefenin şanına yakışır bir şey olsun bu: fragman. Spinoza, bu iki grup arasında bir yerdedir.

Varlıkla beraber olmak, bilhassa toprakla, bence felsefe yapmanın önemli şartı. Sadece kütüphanelerde doğum yapan felsefede bu eksikliği hissedersiniz. Heidegger, Kara Orman Dağları’na niye gitti dersiniz.  

Ve felsefedeki coğrafya etkisi yabana atılamaz. Felsefe bu topraklarda, yaşadığımız bölgelerde ve bunların civarında ortaya çıkmış bir şeydir. Anadolu’da, çevresinde, Ege’de, Atina’da…  Kader peygamberlerini çoğunlukla bu topraklara atadığı gibi filozofları da buralara göndermiş. Avrupa, dinî ve felsefî anlamda bu topraklardan alıp gidiyor, dönüştürüyor, üstüne ekliyor. Ama kaynak burada. Ve Avrupa’nın alıp götürdüklerine ekledikleri şeyler, hiçbir zaman bu topraklardaki felsefe gibi berrak, canlı olmadı. Avrupa iklimi kapalı, nemli. Avrupa felsefesinde bir coğrafya engeli bulunuyor. Felsefenin eski anavatanı olan coğrafyada güneş var, açıklık var, gök çok yakın, bu coğrafyanın tinselliği güçlü. Yani felsefeye giden yollar hem yerden hem gökten ayarlı. Tefekkür eden personanın önü açık. Dilin de.

Y. Türk