24 Haziran 2022 Cuma

Yedi İklim, Nisan 2022

 

Sunuş: Mekan, zaman ve insan konulu. Tanpınar'ın 'Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır' düşüncesi biraz kabul az da redle konuşulmuş. Zamanın ayarının insan olduğu' tespitine karşı 'zamanın ayarı insan değil, Allah'tır.' denmiş. Elbette Allah istemezse yaprak kıpırdamazmış. Ama Tanpınar'ın kastettiği şey çağdan çağa değişen dünya anlayışıdır. Ve toplumsal akıldır. Ramazan ayı örneğinde olduğu gibi. Londra'daki ramazanla İstanbul'daki ramazan yaşantısı, ramazan tüm dünyaya gelmiş olmasına rağmen farklıdır. Londra'da ramazanın gelip geçtiği duyulmaz bile.  Bireyin, milletin ruhu burada belirleyici unsurdur. J. G. Herder, millet tinselliği der, buna. Hegel, bu kavramı alır kendince ifade eder:  Zeitgeist: Zamanın ruhu. Düşünür, at üstündeki Napolyon'da çağın tinini boşuna görmemiş. Bence zamanı dolduran, hissettiren şey insan, toplum ve bu toplamın idrakidir. A. H. Tanpınar 'Saatin ayarı insan derken' elbette çağlar değişirken insanın konumlandığı idrake de dikkat çekiyordu. Çağın ruhunun neliğini, nasıllığını vermek için insan, yeni bir isimle ve kavramla konuşuluyordu. En azından felsefe bunu yapıyordu. Homo sapiens, homo economicus, homo politicus...

Doğacı felsefede 'saatin ayarı olan insan(toplum)' anlayışı böyle. Niye doğacı felsefe diyoruz: Felsefe; insan ve doğa üstüne düşünmekle başlamış çünkü felsefe yapmaya. Diğer yanda örneğin Ferideddin-i Attar '..dünyanın enini boyunu ne yapacağım; göğün maviliğiyle, yerin toprağıyla ne işim var benim!' demiş. Bu tür bir felsefede doğa neredeyse hiç yok. Ama yine insan var. Yunus aslında İslam alimlerinin yaptığı felsefeyi özetlemiş. İslam felsefesi, kendisini 'ete kemiğe büründüm...göründüm' yolu üzerinden yapmış. Zamanın ruhu bu görünmeler ve onun şekilleri üzerinden belli ediyor kendisini.  Bizde insan sevgisinin de kıymetinin de temeli 'ete kemiğe bürünme ve görünme' değerinden gelir. Ve bu da çağa, zamana ayarını, ruhunu verir.

*

Sunuşta ayrıca şu tespit önemli: ' İslam'ı Osmanlı ile özdeş tutanlar için Osmanlının yıkılması, İslam'ın bitmesi anlamına geliyordu. Oysa bu büyük bir yanılgıydı.'  Ben, aklı başında olan hiçbir insanın böyle düşüneceğini zannetmem. Osmanlı yıkıldı lâkin İslam yıkılmadı, medeniyet yıkıldı. Osmanlı, İslam için bir kalkandı. Osmanlının yıkılışıyla İslam dünyası dinini değil, kalkanını yitirdi. 

*

Hasan Aycın ile söyleşi yapılmış. Müthiş. Söylediği, yorumladığı olayları biliyoruz ama ondan dinlemek ayrı keyif veriyor insana. Çünkü anlattıklarını zihni öyle özümsemiş ki insanı kavrıyor. Cümlelerine varoluşsal olarak sirayet ediyor, söyledikleri. Metin; insanı macun gibi dışarı sıkmıyor. Kavrıyor. Bildiğimiz şeyleri bir daha bildiriyor. Bildirsin, on defa bildirsin.

Şiirlerine gelirsek bu sayının. Kaliteyi bütünlükte gösteren şiir yok. Kısım kısım iyi dörtlüklere ve bazen de mısralara rastlıyoruz.

Eleştiride dikkatin olmadığı söylenebilir, Yedi İklim'in son sayılarında. Abartılar var. Atabey Kılıç'ın ve Sami Uluğ'un eleştiri metinleri bu bağlamda değerlendirilmelidir. Atabey Kılıç, profesörmüş. İlginç.  Öve öve bitiremediği kitap olsa olsa sadece mahallidir. Tanpınar, bu tür şeylere 'mahalli klasik' diyor. Ama o bile değil. Geçen senelerde yine Yedi İklim'in bir sayısında okumuştum. Mahalli bir şair, F. Hölderlin'in hizasına yazılarak mahalli şairin dünya şiir tarihine büyük kitaplar armağan ettiği söylenmişti. Eleştiride bayağı irtifa kaybeden bir dergi, bu aralar Yedi İklim.

 

Not: Yücel Kayıran ile yaptığım sohbetler, benim için cömertlik saçan hazineler gibidir.

 

                                 Yeprem Türk