Karaya
çıkmışsa insan bir defa beka da çıkmıştır oraya. Her insan, berzahtan bir parça
da getirir, aleme gelirken.
Urfa’ya
Urfa, daha Urfa yerinde yokken gelmiştir. Urfa’yı yeryüzüne Tanrı yaymıştır.
Peygamber
hatıraları şehri nakış nakış işlemiştir. Bu mazi, umumi bir nimet ve
berekettir.
Allah’ın
elçilerinin toprakta bıraktığı sadelik hala üstündedir.
En
güzel yavrularını doğurmuş ve ondan daha güzellerini doğuramayacağına inanıp
kendini itikafa sokmuş ana rahmi gibidir. Artık Urfa’nın eskiyi düşlemesi
vardır. Yenisi de bu mazi güçlendikçe felah bulacaktır.
Mekke’nin
gölgesi gibidir. Peygamberleri bağrında toplamış daha ne olsun ki.
Urfa
size bakarken, aslında Adem bakar, Havva bakar, İbrahim bakar, Musa bakar, en
nihayetinde Peygamber-i Ekber bakar. Bu bakış serenatının çerçevesinde ise
birer ulvi nakışlar olarak erenler bakar.
Urfa
özü itibariyle salât tarihi ağacıdır. Daim yemyeşil fışkırmış.
Baki,
en güzel kullarını buraya indirmiştir. Baki yaratmış, kalmış; fani geçmiştir.
Tüm
halis şehirlerimiz gibi, buranın da ahalisinin gözleri pırıl pırıl yıldızlar
gibidir. Temizdir. Kullar burada güzelleşiyorlar. İnsan, insana Urfa’da
lazımdır.
Tarihi ritmi üstünüze boncuk boncuk dağıla
dağıla, döne döne gelir, esrarlıdır. Halayı, semâadan inşa edilmiş gibidir.
Y. Türk