8 Aralık 2018 Cumartesi

ŞİRAZ


Bu halkın irfan şifrelerini, onun düşmanına bakarak çözmem gerekir.

Örneğin Yunanlılar için tarih ön plan halkı ifadesini kullanır. Sanatın, fikrin anatomisi antik Grek’te daha önceliklidir.

Ancak eski adına Persepolis ya da Parsa dedikleri Şiraz topraklarında Yunanlılarda hiç olmayan Haniflik vardı,  derinde ırmaklar gibi çağıldıyordu.

İslam’ın gelmesiyle bu coşkun damar yeryüzüne çıkar. Kendisini içeriden dışarı bir şehir, bir sanat, bir şiir olarak atar. Şiraz halkı, mimari ve musiki açıdan bir arka plan milleti olur. Bu şehirde eski antik Yunan’ın üzüm şarabının yerini ilahi kadehler; eski Yunan sporunun yerini de derviş meşrepli eylemler alır.


Yunanlılar  yakın şeyleri seyretmeyi severler, ufka bakmaya katlanamazlar. Bu şehirde ise sanatkarlar uçsuz bucaksız göklere bakmaktan esrarlı bir zevk alırlar.

Mimari, şiir, fikir ve sanat olarak neredeyse altın orana sahipler. Yunanlıların parçalardaki bütünün dağılımı olarak adlandırdıkları iambos adlı ölçü, burada bilge  faz diyeceğimiz bir metafizik ölçüye dönüşür.

Şiirinin ve sanatının kalıpları bekadan alınmış, dünyada dökülmüş gibidir. Gök sanki yeryüzüne acayip duygu ve irfan parçaları düşürüyor da   insanlar altta kapışıyorlar. Şiraz, sanat ve şiir açısından dünyanın en zevkli, en cömert yeridir.

İlahî aşk kadehinde parlayan, dile gelen bir gök yorumudur. Manevi lezzetlerin bağıdır. Zihninin sınırlarını da bu nefis tat belirler.

Bu bereketli geçmişi, bugün gençler, başta Sadi ve Hafız’ın cevelan ettiği tefe'üllerle açmaya bayılıyorlar.

Şiraz, Farisilere mahsustur ama Türklere de dolgun bir nasiptir. 


Y. Türk