
Dergide üç şiir ön planda. Hakan
Arslanbenzer’in ‘Sevdim’ şiiri, hem
kilo hem çevresi bakımından dolgun bir şiir. Gerçek bir şiir. Kırgın, kültür ve
tarih dolu, şimdide bir şiir. Hakan Arlanbenzer’in dünyayı bilme biçimi bu
aslında. Cahit Zarifoğlu aklıma geldi
şiiri okurken, neden bilmem. Şiir olarak değil, insanlık ve hal olarak.
Mehmet Efe’nin şiiri; varoluş, kültür
ve medeniyet işgali yapan yerli zorbalara
karşı kaleme alınmış bir ürün. Kemalizm, ırkçılık gibi kendi ürettiğimiz insanlık
ve kültür mafyalarına karşı etkili bir şiir.
Elyesa koytak’ ‘Bir vatanın
o güzelim gamzeleri hep İslamcılık’ demiş şiirinin ilk dizesinde. İslamcılık övgüsü
yapılmış şiirde. İslamcılık, fazla
abartılmış. İslamcılık mı Anadolu’ya can verdi, Anadolu mu İslamcılığa bir
düzeltme çekti bu ilerde daha net anlaşılacak. Tasavvuf mu Fıkıh mı, Bilgi mi Sezgi mi?
İslamcılar bunlardan birini seçerler. Fıkhı ya da bilgiyi. Daraltırlar
meseleyi. Oysa Anadolu ruhu ikisini de barındırır. Irak’ta da, Anadolu’da da Mehmetli
Milleti içinde durum böyledir.
Madem
İslamcılık öze dönüş, asrı-saadete dönüştür, nereye döndüğünü de bilmeli
oysa. İslam’ın başlarında fıkıh ve
tasavvuf ayrımı yoktur. Aynı kökten
gelen fıkıh ile fakr arasında bir fark bulunmazdı. Çünkü ikisinin de aslı Resullullah’tan
(s.a.v.) geliyordu. Fakih ile bilahere mutasavvuf
denen fakir birdi.
Salih Can