27 Ağustos 2014 Çarşamba

değini




Fayrap, Ağustos 2014 sayısını daha yeni okudum. İtibar’ın Ağustos sayısına da elim gitmedi. Okunması zor bir dergi,  İtibar dergisi. Bir dergi her ay doksan yüz sayfa çıkmak zorunda değil bence. Net ve temiz dergiler çağımızda da sürmeli.  Bu sayısını da varsın okumayayım, İtibar’ın.
Fayrap’ı ikindi ezanıyla elime aldım, akşam ezanına kalmadı  dergi. Bu ayki çoğu dergi gibi Fayrap’ın da konusu  Gazze, Filistin.  Mads Gilbert tarafından Gazza Şifa Hastanesi’nden yazılmış bir mektup çevrilmiş. Elyesa Koytak çevirmiş, metni.
Dergide üç şiir ön planda. Hakan Arslanbenzer’in ‘Sevdim’ şiiri, hem kilo hem çevresi bakımından dolgun bir şiir. Gerçek bir şiir. Kırgın, kültür ve tarih dolu, şimdide bir şiir. Hakan Arlanbenzer’in dünyayı bilme biçimi bu aslında.  Cahit Zarifoğlu aklıma geldi şiiri okurken, neden bilmem. Şiir olarak değil, insanlık ve hal olarak.
Mehmet Efe’nin şiiri; varoluş, kültür ve medeniyet işgali yapan yerli  zorbalara karşı kaleme alınmış bir ürün. Kemalizm, ırkçılık gibi kendi ürettiğimiz insanlık ve kültür mafyalarına karşı etkili bir şiir.
Elyesa koytak’ ‘Bir vatanın o güzelim gamzeleri hep İslamcılık’ demiş şiirinin ilk dizesinde. İslamcılık övgüsü yapılmış şiirde.  İslamcılık, fazla abartılmış. İslamcılık mı Anadolu’ya can verdi, Anadolu mu İslamcılığa bir düzeltme çekti bu ilerde daha net anlaşılacak.  Tasavvuf mu Fıkıh mı, Bilgi mi Sezgi mi? İslamcılar bunlardan birini seçerler. Fıkhı ya da bilgiyi. Daraltırlar meseleyi. Oysa Anadolu ruhu ikisini de barındırır. Irak’ta da, Anadolu’da da Mehmetli Milleti içinde durum böyledir.



Madem İslamcılık öze dönüş, asrı-saadete dönüştür, nereye döndüğünü de bilmeli oysa.  İslam’ın başlarında fıkıh ve tasavvuf ayrımı yoktur.  Aynı kökten gelen fıkıh ile fakr arasında bir fark bulunmazdı.  Çünkü ikisinin de aslı Resullullah’tan (s.a.v.) geliyordu.  Fakih ile bilahere mutasavvuf denen fakir birdi.





Salih Can