16 Ocak 2016 Cumartesi

MEHMETLİ MİLLETİ KLASİKLERİ


AHMEDE XANİ

Hiç mümkün mü felek çarkından,
Bizim için de bir yıldız çıksın.

Bahtımız bize yar olsun;
Bir defalık uykudan uyanır olsun.

Bizden de cihanın sığınağı bir padişah çıksın
Yani bize de bir padişah olarak peyda oluversin
(Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2014)




Bu beyitler, Ahmede Xani’nin  Mem u Zin adlı manzum eserinden alınma. Aslında bizdeki Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem gibi şiirsel hikayelerin farklı bir düzlemdeki devamı. Yani millet olarak ortak bir kişilik dillendirmesi. Her ne kadar Kürt aşiretlerinin övgüleri, yiğitlikleri, gayretleri,  meziyetleri,  tembellikleri beyanında da olsa bu dizeler  Leyla ile Mecnun’un o kendine has duruşuyla aynıdır. Yani bir bakıma Anadolu’da, daha kapsamlı söylersek Doğu’da yaşayan İslam milletinin tarz ı  ifadedesidir bu. Ancak tek bir farkla. O da şu:  Bütün içindeki bir meselenin yani Kürtlerin dünyaya bir padişah, bir lider  çıkarması bahsinin ön plana çekilmiş olması. Bu, ısrarla vurgulanır eserde. Gerçi Ahmede Xani’nin, ortak bir kişilik etrafında bir millet olma anlayışından ziyade Kürtçülük ideologu gibi hareket etmesi,  17. Yüzyılda yaşamış biri için bir erken dönem milliyetçilik anlamına gelebilir mi? Bilmiyorum. Gelse de  bunun ehemmniyeti yok. Çünkü İslam’ın Doğu’ya konumlandırdığı  bir öz düzen vardır. Bu da kişilikle millet olma anlayışıdır. Doğrusunu söylemek gerekir ya, bu: siyasetimizdeki Allah’ın hakkıdır. Bu hakkı gözetmeyenler ya etkisiz kalıyorlar ya da yok olmaya yazgılı dururlar İslam topraklarında.

Ama Ahmede Xani’nin de hakkını yemeyelim. Her ne kadar beyan olarak Kürtlerin şu özellikleri bu üstünlükleri üstünedir dese de manzumesinde, eseri, özü bakımdan ortak kişilik ele geçiriyor. Yapıttaki asıl kahraman çünkü Mem yani Memo yani Mehmet’ tir. Muhammed (S.A.V.)’in Mehmedi.  Yani Mehmetli Milleti’nden bir bireydir, Memo. Köklerde Ahmede Hani’nin Mem’iyle  askerimiz olan Mehmetçik arasında bir fark yoktur.  Türklerin, Kürtlerin ve Arap’ların ortak hikayesidir bu siyaset. Fatihlerin, Selahaddin Eyyübilerin, Leyla İle Mecnunların sigortasıdır.

Yeprem Türk



MEHMETLİ EDEBİYATI veya KİŞİLİK MİLLETİ KLASİKLERİ ÇİLE & NECİP FAZIL KISAKÜREK




Trenler gitmeseydi
Yolda gezen kızları
Rüzgar eritmeseydi
Döşekler yalnızları,
Dürtmese, itmeseydi
Şarkılar bitmeseydi
               (Ne İleri, Ne Geri)

Cemiyet iç ve gizli hayatıyle uyur ve rüyasını şair görür ve sayıklamalarını şair zapteder.

                 (Necip Fazıl Kısakürek)


Fikri ve poetik metinlerinde cemiyetçi tavrıyla öne çıkan Necip Fazıl’ın şiirinde ise alabildiğine ferdiyetçi addedilmesi ilginçtir. Bu, Modern Türk Şiir eleştirisinin ve onun ustalarının neredeyse ortak kararıdır. Turgut Uyar’dan tutun Hakan Arslanbenzer’e kadar Necip Fazıl şiiri, ‘bireysel ürperti, aşkın hafakan’ gibi kavramların yardımıyla tekilleştirilmeye çalışılmıştır.  Sanırım buna en çok, Necip Fazıl’ın, yazılarında sık sık Bergsoncu bir sezgicilikten bahsetmesi neden olmuştur. Kısacası Bergson, gelecek kuşakların gözünde Necip Fazıl yanılsamasına yol vermiştır. Metinlerinde Bergson’un adını anmayan bir Necip Fazıl bugün bambaşka bir Necip Fazıl profili çıkarabilirdi karşımıza. Necip Fazıl’daki metafizik dünya daha ayan  dile gelebilirdi. Milletlerin tarihe yeniden başlamak zorunda oldukları dönemlerde toplum hayatıyla şairin hayatının nasıl da iç içe geçtiğini ifadede zorluk çekmezdi.

Edebiyatımızda, Necip Fazıl, modern siyasetin başladığı yerin adıdır. Son elli yıldır sağ partilerin meydandaki söylem ve ifadeleri bunu göstermeye yeter. Bu yönüyle Büyük Doğu kavramı, siyasi düzlemde oldukça farklı yerdedir. Bir tarihin yeni yüzü manasında durmaya adaydır da.

Örneğin Mehmet Akif, Ahmet Haşim modern şiirin duyargalarını ilk açan şairlerden olmalarına rağmen neticede bir Osmanlı aydını, şairi, ülemasıdırlar. Şiirleri moderndir ancak siyasi bakış açıları Osmanlı içinde Osmanlı içindir, bu şairlerin. İslamcılık bile siyasetin modernizme bakan yönünü kurmak adına değil, akan Osmanlı politik kanını durdurma yönündedir. Namık Kemal de  Akif de sonuçta Osmanlının iliklerden başlayan çökmeye karşı siyasanın derisine fikirlerden yama yapan Osmanlı stratejistidirler. Çünkü ikisi de büyük devletle büyük devam etmenin imkanlarını ararken Necip Fazıl bunlardan farklı olarak küçük bir devletten büyük bir medeniyet devletine gitmenin alt yapısını ve şartlarını konuşur. Bunu nereden anlıyoruz. Şiirin, merkezde,  hece veznini kullanmasından mesela. Türkçe’de mağara dönemi  vezni sayılır, şiirin merkezindeyse hece. Bu vezin bize,  elinde kalmış son toprak parçasında soluklanma, yaralarını onma çağını anımsatır. Burada hece vezniyle söyler şair. Yahya Kemal gibi büyük maziye gitmez. Miras atiye doğru inşa edilmiştir. Nitekim bu gelecek, heceden geniş Türkçe’ye dek varan yolun adıdır. Anadolu Türkiye’si Büyük Doğu’ya doğrudur. Bu yönelişin ilk büyük parlaklığı ise hakim siyasadan öte, II. Yeni şiiri tarafından yakalanır. Bu bakımdan İkinci Yeni şiiri aslında bir Büyük Doğu haritası şiiri gibi durur. II. Yeni bilirsiniz o zaman ki devletten daha büyük bir şiirdir. Belki de çağı itibariyle yeryüzündeki  tek büyük şiir hareketi olur. Aslında çekirdekten çınara; heceden İkinci Yeni’ye; Anadolu Türkiye’sinden Büyük Türkiye’ye (Büyük Doğu’ya);  Cumhuriyet milletinden Devlet milletine yani kişilikle millet olmaya doğru ilk adımın atıldığı yerdir Çile. Bu yüzden yanıltıcı tarafıyla hem bireysel hem alabildiğine cemiyetçidir.


Yeprem Türk

14 Ocak 2016 Perşembe

İYİ AYI: HAYIRLI GÜÇ

Allah, ayının da hayırlısını versin. İnsanlar ve toplumlar ayılardan değil ama o ayıları dehleyen  şairlerden ufuk beklerler. Ey şair gücünü artırmak için bu hayvanı kullan ki geçen sene söylemen gereken şeyler bu seneye sarkmasın, derler.
Mesela bu şiiri, kalp ayısıyla, ayısız ayıyla, silüeti bekadan gelen iriyle çalıştık. Nur sularında combul combul, kıllarımız ıslak bitirdik.

Dedik, madem bize edilenlerdendir kalbimizdeki morluklar, bu yüzden az zevke çok derde hizmet ettik.

Y.T.