Yeni sömürgecilik zihinsel alandadır, tamam. İslam devletlerinin bağımsızlık hareketlerine kavuşmaları sonrası bile bu sömürü devam ediyor, tamam. Bu hak sahipleri, önce topraklarını sonra paralarını sonra da zihinlerini, sanatlarını geri alacaklar; Afrika'dan tutun Asya'ya dek bu zincirleme hareket devam edecek, tamam.
Ama eleştirirken bile eleştirdiğimiz zihnin kodlarına teslim olmak daha ilginç değil mi? Batı dünyasının her açıdan bir önceki merhalesini kritik ederken, eleştiri unsurları açısından bir sonraki merhalesine teslim olmuyor muyuz? Eleştirimizde onların kavramları, dilleri ve dizgeleri var. Bir Avrupalı düşünürün Avrupa'yı eleştirmesi ile bizim Avrupa'yı eleştirmemiz arasında birçok fark olmalı. Eğer bu ayrım doğmuyorsa kuramlarla da işgal edilmeye devam ediyoruz demektir.
Belki de evvela Afro- Amerikan gibi kavramlardan sıyrılmamız gerekir, artık. Avrasya de örneğin hiç tasvip etmediğimiz bir söylem biçimi. Asya'nın Avrupa'ya eklemlenmesini dile getirir. Afro- Asya (Asyafrika) gibi tamlamalar şu anki oluşuma ve kuruluşa daha bir yakın. Zaten eskiden Afrika, Aysa'dan okunurdu. Diğer bir örnekse Ortadoğu şeklindeki coğrafî kavram. Avrupa'nın zihin haritasıyla anlam bulmuş. Oysa Ortadoğu ıstılahı yerine Büyükdoğu demek hem tarih hem sosyoloji açısından daha temelli ve gerçek. Böylesi bir birlik hem ekonomik hem politik hem de düşünsel olarak mayalanmak üzere. Bu olanların terimsel karşılıklarını inşa etmek gerekmez mi?