Geçenlerde,
Yenihayat Gazetesi’nde, Ahmet Turan Alkan,
Necip Fazıl Kısakürek ile Nurettin Topçu arasındaki görüş farkını
yansıtarak günümüz siyaseti üzerine bir yorum kaleme almıştı.
Ana
mesele İslamcı iktidarın ve halkın Topçu’nun derin ve disipliner felsefi yerine
Necip Fazıl İslamcılığını seçmesidir.
Aslında
Ahmet Turan Alkan Necip Fazıl İslamcılığının, hem günümüz siyasetine hem İslam
anlayışına zarar verdiğini, kişisel ahlakı es geçtiğini anlatmaya çalışmış o
yazıda. Özde ise İslamcılığı kınamak amaçlıdır o eleştiri metni.
Doğrusu
İslamcı olmadığını söyleyenler bile İslamcı sayılıyorsa, bunun önünü almanın
bir yolu yoktur. İslamcılığın doğal bir şekilde ölmesini beklemek ve buna uygun
da pozisyon almak sanırım şimdilik en iyi yoldur.
Gerçi Necip Fazıl İslamcı olmadığını da söyler, ama günün hakim olan politik anlayışı
içinde bu pek önemli değil. İslamla ilgili her şey biraz da doğal yolla bazen
de öyle gerektiği için İslamcılık görüşü içinde erimeye mahkumdur. Ayrık ve
bireysel bir felsefeyi öne alan Nurettin Topçu bile İslamcı olmaktan
kurtulamamıştır nihayetinde.
Ahmet
Turan Alkan aynı metninde keşke İslamcılığın yani Necip Fazıl’ın siyasizminin
ve medeniyete bakış açısının yerine Nurettin Topçu’nun derin ve aynı zamanda
zevk sahibi birey anlayışına öncelik verilseydi, siyaset ve halkın yaşantısı bu
manevi disiplinle daha değişik olabilirdi, diyor.
Ancak
bizim de bildiğimiz bir şey var ki, insan ve toplum için ilerlemeler
aşamalıdır. Bu, aynı zamanda doğa kanunudur. Yani önceki safhaları
aşmadan sonraki basamağa geçemezsiniz.
Asıl
mesele ne Nurettin Topçu’nun ne de Necip Fazıl’ın tercih olma sebebidir.
Osmanlının
çöküşünden itibaren başlayan yenileşme hareketi için Yahya Kemal bakın ne
diyor: ‘Hülasa yenileşmek bahsi
hazırlanmış, ruhlara yayılmış bir felsefeden doğmamıştır’
Milletimizin
yaşadığı inkılap ve yenileşme duraklarını şu şekilde sıralamak mümkündür. İlk
etapta yenileşme felsefi ve siyasi alandan ziyade askeri sahada başlamıştır. Düşmana
karşı temkinli olma durumu bunu kendiliğinden ortaya çıkarmıştır.
İkinci
yenileşme ise bundan yüz küsur yıl sonra siyasi alana taşınmıştır. Bu ise İslamcılık görüşü şeklinde hayat
bulmuştur. Vakayi Hayriye’den sonra
yenileşmede askeri alan merkez haline gelir. Ve o dönemlerde, dediğimiz gibi, yen
açılan birçok kurum ve kuruluşların dahi
askeriyeye bağlı hale getirilmesinin temelinde
bu tutum vardır. Vakayi Hayriye'den İslamcılığa kadar olan zaman dilimi nasıl
askeri alandaki hareketlenmelerse; İslamcılık ve sonrası ise tamamen
siyasileşmedir. Yani Birinci yenileşme askeri,
İkinci yenileşme ise İslamcılıkla siyasi yenileşmedir. Üçüncü aşama
nedir peki? İşte bu devrede yenileşme tamamen ruhlara yayılmış, bu ruhla
maddeyi işleyecek olan bir yaşam tarzından bir felsefeden doğacaktır. Biçim ve
muhteviyat birlikte gelişecektir. Ben
bununsa Mehmedi bir duyuştan yeşereceğini umut ediyorum.
Y.Türk