Dil üzerine bilinen en genel
yargı şuydu. İnsan, dili konuşur. Sonra Wittgenstein bunu
tersine çevirdi. 'İnsan, dili konuşmaz; dil, insanı konuşur.' dedi.
Aslında yazıyı tura yaptı. Bizse dilimizin tarihi akışına bakıp, yani
Çağatayca...Osmanlıca şeklinde adlandırılmasını göz önüne alırsak şöyle
diyebiliriz. Yazıya ve turaya değil o yazı ve turayı taşıyan madenin
kendisine yönelmeliyiz. Yani dili kişilik konuşur demeliyiz.
Tükçe, Muhammed''in (S.A.V)
Mehmedi olarak konuşulan dildir. Günümüz için ifade edersek bu karakterin
sıfatlarıyla beslenen bir lisandır. Çünkü diller genelde kişilikle
konuşulan, ifade gücü taşıyan bir şeydir. Kişilik yoksa konuşma lisanını
veya yazı dilini taşıyacak sütun yok demektir. Avrupa dillerinin kökü ve gücü
Europa'dan gelir. İngilizce, Fransızca hatta Almanca öncelikle bu temelin
bir ifadesidir. İncil gibi kutsal kitaplardan beslenseler bile öyledir. Aslında
İngilizce, İncil veya Hristiyanlar adına konuşan Europa karakterindedir. Bizde
ise Kur'an dili olan Türkçe, kendini Mehmet kişiliği üzerinden ifade eder.
İngilizce nasıl Europa'nın dalağından çıkıp gelirse Türkçe Mehmet'in yüreğinde,
kalbinde, zihninde oluşarak meydana çıkar. Bu, dünyanın güçlü dillerinin
neredeyse ortak tavrıdır. Örneğin Hint dili, neredeyse bir Buda dilidir.
Düşünün: Hintçe: Budaca. Hint dili, Buda'nın ritminde-
tutumunda yani onun mahiyetinde bir dildir.
Yeprem Türk