19 Nisan 2014 Cumartesi

Hikemi, Avcılık ve Toplayıcılıkla Anlamak


Bir halıyı dokuyan, değişik motifleri yan yana aynı kareye tutuşturan eller önce incelikli ve marifetli ellerdir.  Kalın ve zombi parmakların ucunda böylesi bir vakıanın gerçekleşmeyeceği bilinen bir gerçektir. Hangi ufkun inşasında zombi eller vardır?  Tarihimiz bu sakar ve anlayışsız ellerin kırdıkları pot, yaptıkları kazalarla doludur. Kalınlık, zombilik mevzu sanki medeniyetten kopuşla ortaya çıkan ‘maçoluk’ teriminin iki adım daha ötesinde  bir şeydir.

Anadoluculuk mesela, Hilmi Ziya Ülken’i, Nurettin Topçu’yu artık ancak rüyasında görür. Anadoluculuk, bir kasabacılık fikrine ulaştı neredeyse. Nurettin Topçu’dan sonra gelip de bu fikirden esinlenen tüm edebiyatçılar, bir köy kahvesinde,  kubbesi tenekeden camilerde buluşmak için adeta can attılar.  Mesela  çoğunun verdikleri ürünlerde her şey taşranın güzelliğiyledir.  Küçük olsun, bizim olsun mantığını  öteye geçemez. Üstelik bu metinlerin, sanırım bu fikre  atfedilen bir temsil üzerinden  yeni nesli etkilediğini, hatta onları daha da taşralaşmaya götürdüğünü söylememiz gerekir.  Geçenlerde facebook’ta paylaşılan bir  karede gördüm. Bu fikrin temsilcilerinden olan bir üstadın hiçbir teknolojik alet kullanmadığını okudum. Üzüldüm tabi. İstanbul’da Avrupa yakası ile Anadolu yakası arasındaki mesafeyi acaba  tomruk üzerinde mi aşıyor bu üstat. Kimse kusura bakmasın. Böylesi bir kalınlığın ve kopukluğun bir adım sonrası avcılık ve toplayıcılıktır. Zamanında, Haçlı seferleriyle Doğu’ya gelen Hristiyan mütefekkirler  ‘ben Doğu’nun üretmiş olduğu hiçbir araçla iş görmeyeceğim’ demedi. Ne buldu, aldı onu sonuna kadar kullandı, kendine göre bir sahada dönüştürmeyi düşündü. Ve  bu birikimin karşısına hangi  prensip ve girişimci ruhla çıkacağını keşfetmeye çalıştı. Kısacası örnekleri daha çoğaltmadan, belki  daha fazla kalp kırmadan bu meseleyi  sonuca bağlamak istiyorum. Anadoluculuk, İsmet Özel’den tevarüs eden bu türden bir alışkanlık nedeniyle teknolojiyi bir necaset gibi görmekle ve teknoloji karşısına konumladığı ‘Kalın Türk’ veya Kalın İnsan’ anlayışıyla tamamlandı. Kalın olmanın, insanımız adına bir vakara mı yoksa iftiraya mı varacağını varın siz hesap edin.

Y.T.

16 Nisan 2014 Çarşamba

LÜTFEN !




  Cahillik devam ediyor. İlim ne kadar gelişirse, cahillik de farklı bir teknikle devamını getirmeyi başarıyor. Fazilet olmayınca zihniyette, ilmin geldiği yer kadar cahillik de geliyor. Biri analık biri babalık ediyor dünyaya. İnsanlarsa onların çocukları.  Bu çocukların bir yüzü ilim diğer yüzü cahillik. Allah korkusu ikisini de birbirinden ayıran sınır. Allah sevgisi yoksa cahillikle ilim kol kola. Çoğu zaman birbirine katışık. İnsan sormadan edemiyor. Cahilliği ilim mi geliştirdi yoksa cahillik mi ilme kendi karakterini yükleme başarısını gösterdi? Bilinmiyor. Bunlar birbirlerini o kadar seviyorlar ki. Tarihin dönüm noktalarında birbirlerine soy kaybı yaşatmamak için birbirlerine yol veriyorlar. Yordam öğretiyorlar.

  Geçenlerde duydum. Yamyamlık resmen sona ermiş. Dünya gelişmiş falan. Uygarlığa ermiş. Doğru mu yani bu? Kim inanır. İnsan yeme şekli tür ve boyut değiştirdi sadece. Eskinin yamyamları ağızla insan yerken; şimdinin yamyamları füzeyle, sarin gazıyla, kapitalizmle yiyor. 
  Lütfen rica ediyorum. Yamyamlık bitti demeyin. 

A. K.