Kuşlar için yeryüzünün süsü derler. Güzelliği de.
Nuri Pakdil, bizi tarif ederken güvercin medeniyetiyiz lafzını kullanır.
*
Kuşları, Anadolu’da bu kadar yakından tanımamıştım.
Onları sadece gökyüzünde uçarken görüyordum. Hep mutlu, mesut bir hayata sahip olduklarını düşünürdüm.
Bu yüzden de çoğu kez kuş olmak isteriz. Hatta hoş
durumlarda kuş kadar hafifledim, deriz.
*
İstanbul’un kuşlarını korona salgınında tanıdım. Sokaklarda simit ve yiyecek atanlar olmadığından olsa gerek, çatılara çıktılar. Ben de kuşlarla penceremin karşısındaki kiremit çatıda tanıştım. Salgın zamanında İstanbul’un kuşları bayağı zayıfladılar, fark ettim. Ve çatıya ıslak ekmek ve bulgur karışımı özel yapım bir yiyecek serptim. Sonra bu yemi çok sevdiler, yemin tiryakisi oldular; kuşlar.
Bazen de aslında ürktüm. Bütün Anadolu yakasının sokak kuşları çatıya birikecekler diye. Bayağı çoğalmışlardı.
Şimdilik yüz- yüz elli arası bir sayıda geliyorlar.
Üç öğün besliyorum onları. Yem attığım saatleri iyi biliyorlar. Aksatırsam cama
gagalarıyla vuruyorlar.
*
Hayatlarının çok zor olduğuna şahit oldum, kuşların.
İki tane için nasıl mücadele ettiklerini gördüm. Ve bu mücadelenin onları
yorgun düşürdüğünü de. Haftada bir iki kuş, gece konakladığı yere gidemeyecek
kadar bitkin olur ve gelir penceremin iç tarafına girer. Peteğin üstünde uyur. Sabah
arkadaşları gelince onlara katılır.
*
Aksayanlar, başka türlü sakatlananlar…
*
Rabbim onlara rahmet eylesin, rızıklarını artırsın.