Cemal Şakar’ın Portakal Bahçeleri adlı öykü
kitabı ne uzun öykü türüne ne de kısa öykü türüne örnektir. Bu ikisi arasında
seyreder Cemal Şakar’ın bu kitaptaki öyküleri. Cemal Şakar’ın aynı kitabındaki
kısa öykü sayısı üç beşi geçmez. Onları da zaten ben okumadım, geçtim. Bir
filmin tanıtım fragmanları neyse kısa öyküde odur yani. Kısa bir parlaklık var
belki bu fragmanlarda, nihayetinde bütünse yansıtılamıyor. Açıkça nihilist bir
yapının süprüntüleri gibi de gelmiyor değil bana kısa öykü. Cemal Şakar’ın iman
sahibi bir adam olması sanırım buna izin vermiyor. Cemal Şakar’ın böyle bir şey
yapmaya eli varmıyor. Beleşçilik akıyor çünkü her yerinden kısa öykünün.
Genelde de ortalama bir öykü türü var Şakar’ın. Mustafa Kutlu’ya da uzaktır bu açıdan, Şakar. Öykü ve hikaye
ayrımına göre bir yerde durur. Gene de öykücüler yeri geldiğinde hikayeci de
sayılırlar. Temelde bir fark var tabi. Mustafa Kutlu hikayeci, Cemal Şakar’sa
başlı başına bir öykücü. Rasim
Özdenören’e yakındır, Şakar. Modern öykünün bir iki önemli temsilcilerinden
biridir. Sait Faik’ten
oldukça farklıdır, bu iki öykücü. Hatta Saik Faik’in modern öykücü olarak kabul
edilmesi, bu iki öykücüyü bir yere oturtmayı zorlaştırıyor. Geriye hem Cemal
Şakar’a hem de Rasim Özdenören’e postmodern öykücüler demek kalıyor. Halbuki bu
bir yanılgı. Bizde daha önce öykücü olmadığı için öykü türünü ilk kez hakkıyla
işleyen birine modern de dememek lazım. Modernliğin içinde her şeyden önce
düşünce hareketleri vardır. Ekoller vardır. Biraz da eskiyi yenilemek gibi
şeyleri kast eder modernlik. Fıtratında kendine göre de olsa bir ihya vardır.
Saik Faik, öykü türünün bizdeki ilk büyük ustasıdır, yeri geldiğinde bir ekolle
de anılabilir. Fakat öyküyü modernleştirecek kadar, kendinden önceki dönemden
hakkıyla bir öykü külliyatı devralmamıştır, Sait Faik. Bir öncüdür belki o
kadar. Bu anlamda, Rasim Özdenören ve Cemal Şakar ilk Türk modern öykücüleri
sayılabilirler. Sait Faik’ten geleni modernleştirmişlerdir. Bir fark daha
vardır, modern öykü ile modern öncesi öykü arasında. Modern öykücüler poetik
düşünceler inşa ederler. Okurlara, öykülerinin nasıl okunması gerektiği
konusunda haritalar çizerler. Diğer yandan da düşünce metinleri üretirler. Hem
Rasim Özdenören hem de Cemal Şakar bu yapıda birer modern öykücülerdir. Sait
Faik kırsal kesimlerde, kıyılarda var ederken kendisini; modern öykücü şehri,
küreselleşmiş olanı, kent insanını iyi tanır. Aşağı yukarı modern hayata etki
eden ideolijileri, fikir atmosferlerini öyküde buluştururlar. Geçenlerde bir
genç eleştirmen yazmıştı, adını şu an çıkaramıyorum, beni bağışlasın, Cemal
Şakar’ı Kara Gerçeklik şemsiyesi altında yorumlamıştı. Onun gerçekçi aynı
zamanda bu gerçekliğinin de kara olduğunu belirtmişti. Bu yanlış bir yorumdur,
Cemal Şakar için. Öyküdeki Oğuz Atay etkisi böyle söyletmiş olabilir bu
arkadaşa. Güray Süngü, Aykut
Ertuğrul gibi yeni öykücülerde farklı oranlarda bir Oğuz Atay esintisi
vardır. Bu, hakim havadır. Oysa tam tersi bir şey var Şakar’da. Cemal Şakar’ın
öykü sesi genç öykücülerden daha orijinal ve yenidir. Yeni öykücülerin üstünde, Oğuz Atay’dan kalma bir duruş var. Oğuz
Atay’ın etkisi, şairler üzerinde can alıcı bir etki yapan İsmet Özel etkisine benziyor biraz
da. Cemal Şakar’sa ironiye fazla aldırış etmez. Tatlı ve yeni bir sesi var, Cemal
Şakar’ın. Melek algısını gerçekçi öykülerin içinde geçirtmesi, ona masum ve
açık bir taraf da verir. Artık modernizmin ezdiği insanlar, Oğuz Atay
karakterleri gibi kanser, içe kapanık, zarifliği ve kırılganlığı öldürücü, ruhu
patlak insanlara döndürmüyor. Sosyal medya buna izin vermez. Herkes istediğini
istediği yerde ifade edebilir. Aslında Oğuz Atay, edebiyatımızda Frued fenomenleri yarattı. Batı
psikolojini, Türkiye insanı üzerinde uyguladı. Çift kişilikler ortaya çıkardı.
Oysa Türkiye’de batıcılık kompleksi yok artık, bu etki giderek azalıyor.
Anadolu’da, Batı’nın kara psikolojisi yerini, yerli kültürün aydınlık
psikolojisine devrediyor. Sonuçta Cemal Şakar’ın öykü malzemeleri ikincisine
daha yakındır. Mit yok çünkü onun öykülerinde, melekler vardır. Ayrıca Cahit Koytak’ın şiirde yaptığını Cemal
Şakar’ın öyküde yaptığı da akılda tutulmalıdır.
Yeprem Türk