ÖYKÜCÜDEN VE HİKAYECİDEN ANA AKIMDA ÖNCÜ OLMAZ
Edebiyat, bizde
atılımını şiirle ya da şairle yapar. Aslında fikir de bu çerçeve içinde doğar,
gelişir. İslam milleti, atılım ve ufuk ihtiyacını böyle görür. Öykücü ya da
hikayeciden geniş çaplı bir estetik ya da düşünce atılımı beklenemez. Rotayı değiştiremez,
bir havuz yapamaz, öykücü. Günümüzde çoğu hikayecinin bir düşünce tarafı da
vardır. Ama bizim edebiyatımız, merkez kürsüyü hiçbir zaman hikayecilere ve
öykücülere vermedi. Hikayeci, öykücü biraz da şairin arkasından gelen izcidir. Şiirin
izlerini takip eder hikayeci. Edebiyatı genelce bir dönüşüme soktuğu pek görülmemiştir, öykücünün. Hikayeci tarafı
buna engeldir. Ağırlık, olay örgüsü üzerine doğrudur, öyküde. Ütopya eserlere
ne demeli? Derseniz. Mesela George Orwel’in 1984’üne. Batı’ nın nesir alanında
böyle bir kabiliyeti var. Bu da sınırlıdır. Batı ütopyası’nın ya da kurmacasının karşılığı
gene de bizde Binbir Gece masallarına denk gelir. Ve Batı’da dil babaları bugün, Dante, Shakespeare şeklinde bilinir. Bizde
ise Yunus. Cami kürsülerinde araya sıkıştırılan cümleler şair dizeleridir,
genelde. Çünkü öykü, şiir kadar inatçı, bulucu, serdengeçti, milletin beygiri
olamıyor. Hele bu, bizde imkansız gibi bir şey. Hikayecilerin geçmiş akım ve
mantıkla iş kotarmaları bu fikrimizi desteklemeye yeter. Bir arkadaşıma
hikayeciden ana akım üstadı olmaz dediğimde alınmıştı, arkadaş. Bana hak
vermesi biraz süre aldı. Hele bir şaire, hikayecinin üstat olması, düşünülemez
bir şey.
YEPREM TÜRK