Şimdi seni düşünmek: Mevlâna’dan, Bağdadi’ye; Anadolu’dan Hindistan’a yol
kat etmek. Duygu çalışmak, eren okumak.
Gönlünden gönlüme beklenen nimeti indirmek. Çağından çağıma uzattığın
değneğin ucundaki azığa erişmek.
Güzelliğime ve rızkıma mutlu bir hayat
vermek.
***
Sevgisi göğsünün penceresinden dünyaya ak
bir geyik gibi bakardı.
Bu bakış yağmur olsa, ümmete ulu yağardı.
Kimse
gelmedi dünyaya piyango ile der gibi kaderi en derin
yerinden yaşardı.
Bazen bir bilgi söylerdi ki bilginin içinde
bir şey, yıldızları cihanın kollarıyla yukarı iterdi. Her şeyiyle bir ben var benden içeri idi.
Abdullah’tır ismi, Hindistan’dır İslam ili.
Allah’a olan sevgini besledi, suladı ve yedirdi.
Dağlarda otlar gibi oturup da dersem
‘Dehlevi’yi:
Bazen tabiatta namaz kılardı, bitkilerin de
dedesi gibiydi.
Mistisizm ile tasavvufu hiç aynı bilmedi.
Mistisizm, gece içindeki neon ışıklarıydı; tasavvufsa gündüz içre güneşti.
Bidat topladı Hindistan topraklarında akrep
gibi, yalanın ağzını kapadı mezar gibi.
İhtiyarlık, akların defteri. Eriye azala da
yazar kişi.
Yerden kesti ayağını, ölüm üzengisine bastı
ahret atına bindi.
Medeniyetimiz gelecekte de yapmayacaktır
heykelini, mermerini; besleyecektir ruhunu iyiliğinden ulu ekmek gibi.