19 Mart 2019 Salı

ABDULLAH-I DİHLEVİ


Şimdi seni düşünmek: Mevlâna’dan, Bağdadi’ye; Anadolu’dan Hindistan’a yol kat etmek. Duygu çalışmak, eren okumak.

Gönlünden gönlüme beklenen nimeti indirmek. Çağından çağıma uzattığın değneğin ucundaki azığa erişmek.

Güzelliğime ve rızkıma mutlu bir hayat vermek.

***
Sevgisi göğsünün penceresinden dünyaya ak bir geyik gibi bakardı.

Bu bakış yağmur olsa, ümmete ulu yağardı.

Kimse gelmedi dünyaya piyango ile der gibi kaderi en derin yerinden yaşardı.

Bazen bir bilgi söylerdi ki bilginin içinde bir şey, yıldızları cihanın kollarıyla yukarı iterdi. Her şeyiyle bir ben var benden içeri idi.

Abdullah’tır ismi, Hindistan’dır İslam ili.

Allah’a olan sevgini besledi, suladı ve yedirdi.

Dağlarda otlar gibi oturup da dersem ‘Dehlevi’yi:
Bazen tabiatta namaz kılardı, bitkilerin de dedesi gibiydi.

Mistisizm ile tasavvufu hiç aynı bilmedi. Mistisizm, gece içindeki neon ışıklarıydı; tasavvufsa gündüz içre güneşti.

Bidat topladı Hindistan topraklarında akrep gibi, yalanın ağzını kapadı mezar gibi.

İhtiyarlık, akların defteri. Eriye azala da yazar kişi.

Yerden kesti ayağını, ölüm üzengisine bastı ahret atına bindi.

Medeniyetimiz gelecekte de yapmayacaktır heykelini, mermerini; besleyecektir ruhunu iyiliğinden ulu ekmek gibi.


Y.Türk