19 Mart 2019 Salı

SARI SALTUK


Zannımca parmakları, gökleri göstermeye doyamaz idi.
Çünkü Mostar semaı , zihni, bin bir renk içinde sallayan nurlu hamaktı.

Çünkü,  zikir, yerle gök arasında gezen en görkemli fiildi.
Bilgesiz bilgi, hep ürperik hep avanaktı. Böylece, bilgiye bu topraklarda yüce bir şahsiyet kattı. Yani aslında balkanlara ilim ve irfanda bir Osmanlılık taşıdı.

Hayatı iki uçlulukla, zülcaneheynlikle inşa etti. Kutlu yarası olanlara,  acıdan sonra şeker de kalkar der gibiydi.

İnsan ağaç kadar somutken, bazen gönlüyle bir şeylere değer, titrer ve ulurdu. Duygu bakımından Kaf Dağı’nın ardındaki gizemli işlerden olurdu.

Kalpleri incitmeden, kötülükleri ellerden alır, kırıverirdi.
Yerinden su gibi kalkardı, âşıklarıyla aşağı obalara yürürdü. Yüreği, yerde bir nasip gibi gezerdi.

Musa’nın ümmi çobanı olsa, Sarı Saltuk’a belki metafizik dede derdi. Mostar ve Balkanlar, ona Allah’ın eviydi. Bu erenimiz  de önünü süpürür, temizlerdi. Ve Tanrı’nın kuzularını güderdi.

Ben onu güneş eğilirken düşündüm şimdi. Ve ağırladım, bu erenimizi gönlümde Mostar gibi, Blagay Tekkesi gibi. Sarı Saltuk, eski bir ezan gibi vakte maziden ses verdi. Zaman da güzel ağızlı bir geyik olup akşamı ot gibi yedi bitirdi.


Yeprem Türk