9 Mart 2019 Cumartesi

HAKÎM ATÂ


Dua’yı  bir akarsu gibi görmüştü; dua ki gönlü, yaşadığı şehri ve ak yaylaları huzurla, nurla donatmıştı.

Tanrı bir ereniyle daha semaların altını rahatlatmıştı.

Gönüllere ecza veren bir şifanın daha şafağı atmıştı. Bu amaçla, rüya kalbiyle, Şah- ı Nakşibend’in zihnine temas etmişti.

Çağının sepetine kıpkırmızı elma gibi düşmüştü.

Elma ama olma. Yerde bir Yunus benzeri olarak durma.

Tabiattaki ayetleri okumaya acayip meyyali vardı. Onlardan, lisanınca Allah adı aldı. Bu, duygudan lisana çıkmazdı. Mülkü sükuttur, bildi. Zikrine kaydoldu.

Çiçeklerde renkler vardı, Esma’ül Hüsna’dandı.

İnkar soğuk gibi başlar, dedi sanki, içini ayetlerle, sünnetle ısıttı.

Gelecek, önüne düştüğünde görmüştü.  İçinde gökler ilerliyor ama vatan durmuştu.

Yaşadığı, dağ gibi kalınlaşmış; bedende istikbâl kıl kadar kalmıştı.

İçinde, sonsuzlukla beslenen başaklar tane tutmuştu.
Âşık ki ölümü kışmış gibi yaparak, kar taneleri gibi dünyadan dışarı yağmıştı.

Gönlüm, ona ölümü böyle kurmuştu, onu bir düş okulu gibi okumuştu.

Ve kalbim bir keresinde, dedi: Muhayyileme göre libası bir beyaz bir yeşildi. Allah’ın verdiklerini giyerdi.

Y. Türk