23 Nisan 2016 Cumartesi

İRONİ İÇİNDE DESTAN


Teori, kuramlarla ile ümmilik arasında gelip giden bir sese sahip Zafer Acar’ın şiir sesi. Gerçi bu onun adına bir handikap mı değil. Aksine bir kazanç. Kuram tarafı, şiirin temelini belli bir fikre ve tekniğe dayarken; canlı ve hayati hale gelmesini de onun ümmiliği sağlamıştır. Zafer Acar şiirinin ayakları teoriksel bir zemindedir ancak onun şiirinde kalp ve duygu ziyadesiyle fazlacadır. Şiiri içli adamlar gibidir. Ama bu içlenmeler neye, nereye doğrudur, nasıldır? Öncelikle Zafer Acar şiiri, Allah’a doğrudur, bazen sekerek ama, Medeniyete açıktır, daha önemlisiyse ironiktir. Teori ve ümmilik arasında seyir gözetmesi onu ironinin içine iten en önemli sebeptir. Yani öyle bir şey yapmak istiyorsun ki kurallar buna izin vermiyor, fakat yine de sen yaptıklarını belli bir ölçek ve teknikler çerçevesinde açıklamayı diliyorsun. Zafer Acar şair olarak ikisine talip bir kişiliktir. Hem sihir yapacaksın hem de bunu gerçekçi temelde açıklayacaksın. Bu zor bir iştir. İroniyi davet eder. Kendi açıklamasını ancak öyle yapar. Yani hem bir geleneğe dayanacak hem de yazdığın metafizik şiiri sırf zevk ve ritüele dönüştürmeyeceksin. Özellikle şair bu özelliğini Diri kitabında zirveye çıkarmıştır. Gerçekten de Zafer Acar’ın samimiyet ve dünyayı  benliğiyle soluyarak yazdığı Diri ve Koçaklama şiirleri modern edebiyatta eşine rastlanmayacak bir özgünlük ve canlılık barındırır. Sezai Karakoç’un sesini hatırlatmasına rağmen öyledir. Bir ara Heves dergisinde Efe Murad, Zafer Acar’ın bu şiirleri için onun Sezai Karakoç’u çoğalttığını söylemişti. Buraya bunu eklemek gerekir. Elbete Diri ve Koçaklama Sezai Karakoç’un etkisiyle gelmiş, ilhamlanmış bir şiirdir. Fakat onun olmayacak kadar özgündür. İronik farklılık bunu bize söyletir. Gerçi Zafer Acar’ın, o dönem için özellikle doksan kuşağı şairlerinin artık metafizik şiir yazılamaz tezine karşı ne kadar çaba sarfettiğini ve bunu ironi yardımıyla aşmaya çalıştığını gördük. Zaten insansız metafizik şiirin yazılamayacağını o dönem için Zafer Acar da biliyordu. Fakat olaya bu açıdan değil daha çok poetik açıdan bakıldığını gözardı etmemek lazım. Üstelik insanlı, toplumlu bir metafizik şiir daha önce Sezai Karakoç tarafından yazılmışken. Zafer Acar insan ve toplumla oldukça barışık bir metafizik şiire yöneldi. Hayat şartları da aslında öyle gerektiriyordu. İslam coğrafyasında birçok ülke bölündü, ortadan kalktı. Türkiye beka sorunuyla üst düzey bir çabayla mücadele etti. Ancak bu Türkiye’nin ortadan kalkıp kalkmamasıyla ilgili olmasından çok dünyaya bir varlık kanıtı göstermek istemesinden geliyordu. İnanırız ki neo-epik şiirin atılım yaptığı, hece şiirinin cahil düzeyini seneler önce Necip Fazıl ile terk ettiği şimdilikse neredeyse ilmi ve derinlik anlamında bu zamana dek olmadığı kadar donanımlı konuşan hece ve devlet şiiri dediğimiz medeniyet şiir anlayışı kıpırdamaya başladıkça bizim ne edebiyatımızda ne ülkemizde bir beka sorunu olmayacaktı. Şiirler seksen ve yetmiş kuşağına nazaran dallandı, büyüdü neredeyse destan mesabesine erdi. Cumhuriyetin kısır zekalı ve cesaretsiz dairesi geçildi. Klasik asli temeller modernleştirilerek daha doğrusu zamanın ihtiyaçlarına göre yeniden kanlandı, canlandı. Hem devletin hem de ülkenin temel hattına yerleştirildi. Bütün bunlar şiirle birlikte oldu. Şu an Türk şiiri dünyada olmadığı kadar güçlüdür. Dünyada olmadığı kadar akıllıdır. Dünyada olmadığı kadar duygulu, özcüdür. Avrupa bize pastoral ve sırf akıllı şiirler yazmayı öğretirken Türk şiiri onlara ilhamla insanla iç içe geçirilen şiir nasıl yazılır, onu gösterecek kadar birikimlidir . Yıkıcılığı ve yozlaşmayı şiirde biz onlardan öğrenirken belki yakın bir gelecekte kurucu ve toparlayıcı şiiri onlar şiirimizden talim edeceklerdir. Dante, Şekspir ne kadar kurucu ise şiirdeki zamanda, bizim şirimizde şimdiki zamanda o derece inşacıdır. İronide bile öyledir. İronik şiir yapısına dikkatli bakılmalı Zafer Acar’ın bu yüzden. Osman Serhat ve diğer birçok usta şair, Zafer Acar’ın ironik bir yönelimle şiir yazdığını düşünüyorlar. Haklıdırlar. Özellikle ironik şeysini metafizik alanda gerçekleştirmesi bu hususta onu ayrıcalıklı kılıyor. Çünkü birçok şairimiz ironik şiir yazarken küfre ve sinkafa düştü. Alay etmenin hafif meşrepli dünyasına yakalandı. Belki de metafiziksiz ironi, ironi olmaz da ondan. Kutsal kitaplar ironinin en dengeli şekilde seyrettiği eserlerdir. Mesela Zebur’da Davut’un yakarışları ve çaresiz düştüğü halleri. Allah’a bazen de kendi içine yönelerek bitap şekilde ilahi söylemesi bu mesellerdendir. İroninin küçük meseleler etrafından gerçekleşen şey cinsinden bir şey olmadığını anlıyoruz burada. Zafer Acar, metafiziğe en yatkın varlık olarak toplumun önemli hususlarıyla birlikte Diri gibi iri kitaplarla ironik destan mesafesini yakalamıştır. 


Y. Türk

21 Nisan 2016 Perşembe

DERGİLERİMİZ



Dergiler,  bugün edebiyatın bir bakıma ilginç bir işlevini yerine getiriyor.  Bir çağdan, bir dönemden ayrılıyoruz. Türk düşünce hayatının bir dönemi kapanıyor yeni bir dönemi açılıyor. Açılmasa da tam olarak, alacalı bulacalı yeni bir zaman ve o zamana uygun yeni düşünce bize doğru yaklaşıyor. Dergilerimiz de bundan payını alıyor. Geçenlerde Süleyman Seyfi Öğün, Yenişafak’taki köşesinde zamanımızı II. Şihafi Dönem şeklinde adlandırmıştı. Bunu da metnimize ekleyerek, şöyle diyebiliriz. Oldukça kuramsal, teorilerle dolu bir yüzyılın içinden geçtik. Artık belli ki nefes alma zamanı geldi. Ve kuramlarla doluluk, hayatı bir yere kadar taşıdı idiyse de artık görüş alanını kaybetti. Zamanın belki de kader tarafından bir kez daha katlanması gerekti. İşte zaman katlandı. Şimdi o katın üzerindeyiz. Yeni bir zamanın ve yaşamın başlangıç aşamasındayız. Artık kader oraları yazacak, notlarını oraya kaydedecek. II. Şihafi çağ olarak görülmesi bu görüntünün bundandı. Faton da desek olurdu, buna. Baksanıza Millet kavramını bile kuramlara dayamağa içimiz el vermiyor. Mehmetli Milleti gibi şifahi bir kaynağa doğru gidiyoruz  Ve dergilerimiz de elbet bundan payını alacaktı.  Dergilerin, üç yüzyıllık uykudan sonra uyanan mağara arkadaşlarına benzer şekilde etraflarına yabansı ve ürkek bakmalarındaki sebep de aslında buydu.

Günümüzün dergileri, bugün fikir ve zevk olarak son kırk elli yıllık zaman dilimine kan veren önemli düşünce ve estetik anlayışlarının son kaleleri olarak hayat buluyor. Bundan sonra gelecek dergilerin buralardan beslenseler bile sırtlarını yüzde yüz belirttiğimiz anlayışlara dayayacaklarını bekleyemeyiz. Gerçekten bugün Dergah dergisinin  veya Diriliş dergisinin nefes aldığı alanlar, yaşamına devam edemeyecek kadar kalabalıklaşmıştır. Örneğin Diriliş anlayışını takip eden Ayvakti, Yediiklim gibi birçok dergi safi anlamda edebi ve fikir bakımından Diriliş’in son temsilcisi dergilerdir.  Fayrap’tan sonra bir İsmet Özelci dergiyi edebiyat kaldırmaz. İtibar’dan sonraysa Nurettip Topçuluk yapan bir dergi olur mu bilmiyorum. Sanmam. Edebiyat Ortamı, Edep benzeri dergiler de son Maveracı, Edebiyatçı mecmualardır.

Y. Türk