İsterseniz Ahmet Cevdet Paşa’nın devlet
şekillerini ruhanî ve cismanî olarak ikiye ayırdığı yere tekrar dönelim. Aslında
her devletin de bir medeniyet tezini içinde taşıdığını buraya not edelim. Devamını
isterseniz mağara istiaresiyle getirelim ki temellere inelim.
Platon’un mağara metaforu uygarlığın
temelidir. Işık içerden değil dışardan gelir. Aslında dışardan, tabiattan gelen
şeydir: ışık. Ama mağaraya inen ana aydınlık da nurdur. Medeniyetle uygarlığın
aynı şey olmadığına çok vurgu yapılır. Medeniyet
nurla inşa edilir. Uygarlık ışıkla. Işığın da mağara keşfedilmiş
olması, mağaranın tefekkür yeri olması itibariyle onun bir düşünce sistemine eşlik etmesini anlatır. Ama nur doğunca ışık nura dâhil olur. Ve Yunus’un
şiirlerini bu tür kritik anların aydınlatılması açısından önemli buluyorum. Çünkü
Yunus’un şiirinin altında vahdet- i vücut düşüncesini meydana getirmişlerin
özümsenmiş zihni var. Yunus ‘Dağlar
ile taşlar çağırayım Mevlâ’m seni’ derken ışığın, nurun kudretine rücu etmesini anlatır. Nur, ışığı da kavrar öyle huruç eder.
Ahmet Cevdet
Paşa devlet şekillerine ruhanî ve cismanî derken büyük ihtimalle bu nur ve ışık
ayrımına dikkat çekmek istiyordu.
Yeprem Türk