İnsanın hoşlanma şekilleri de
değişti. Evvelden güzel ve iyi şeyler seviliyordu. W. Shakespeare’in de dediği
gibi ‘…eski kalemler güzelliği yazarmış.’ Eski demeyelim de isterseniz kadim diyelim.
Şimdi içinde bulunduğumuz çağı kastederek söyleyelim: İnsanın güzellikten
nefret ettiği böyle bir devir var mı tarihte?
Zannetmiyorum. İyilik, güzellik çiçeği Baudelaire’den bu yana: Şer
çiçeği. Çirkinliğin estetiği zirve yaptı.
Bir de bunun tersi var tabiî.
İnsanları canavar yapmak istiyorsanız suni ve aşırı estetize edilmiş bir dünya ile kuşatın. Gerçekliği olmayan
güzellik, hep kaosa ve vahşete çıkmıştır. Estetik, doğallıkla değilse güzellik
değildir, aslında.
Böyle bir ilişki de yeni ile eski
kavramlarıı arasında var.
Eski, gençlere tiksinti verir. Yeni ise
şımarıklık. İkisini de barıştırmalı. Eski değil de kadim anlatmalı.
Eski bir Avrupalı siyasetçi
demişti: Doğrular eski; yeniler de yanlış, diye.
Güzel olanı: Hem doğruluk hem
yenilik.
Bunları niçin söylüyorum?
Birnokta dergisi ve şair Mürsel
Sönmez’in son şiir kitabı Divan-ı
Niyaz için.

Birnokta dergisi estetiğini tarif et deseler aşağıdaki üçlüğü
söylerim.
Ey
gönül ustası
Ağzın
bal kovanı saçların oğul
Kalbimiz
tekil, duamız çoğul
(Dokuz Kandil)
Divan-ı Niyaz da bu anlattıklarımı edinmiş bir kitap. Bir Efendi’ye arz-ı hal tarzında yazılmış. Günümüz şiirinin alışık olmadığı bir eser. Aslında şiirlerde epey yeni duygu çeşitlemeleri var. Ama melamî gibi, bu yenilikler eskinin saçakları altında gizli tutulmuş. Şiirde bir Hafız Burhanlık Divan-ı Niyaz. Eskimek bu kitabın işine yarar. İkiliklerle örülmüş:
‘Rahmeten
lil âlemîn’ sizden bakıyor bize
Bunu
böyle belledi böyle inandı gönlüm'