İyi okumalar.
25 Nisan 2023 Salı
23 Nisan 2023 Pazar
bir yıldız yok. orası boş, bomboş. yazık.
Politikacılar, hükümet
kadroları; Türkiye’ye gereken önemi göstermediler, göstermiyorlar. Şimdi
daha acımasız bir siyasetçi sınıfı ortaya çıktı: Teknokratlar. Bunların
Türkiye’ye lazım olan saygıyı esirgemeyeceklerinden şüphem daha fazla. Türkiye’nin tarihine, insanına, kültürüne, doğasına ve toplumsal yapısına bu bürokrasi sınıfının bakışı gerçekten çok başka.
Kapitalist, sert, günlük ve ticari. Türk bürokrasisi kendisini
teknokratlara emanet etmekle genç Türkiye’nin maddi ve manevi
enerjilerini hoyratça kullanmaktaki dozunu daha da artırmakta. Türk
topraklarının bir ruhu varmış, geleneksel bir zinciri bulunurmuş,
bir felsefesi olurmuş…
bunların hiçbirisi teknokratların umurunda değil.
Onlar Türkiye’yi bir şantiye,
bir tesis, bir pazar yeri gibi görmekten öte bir bakış açısına geçmemiş
durumdalar.
On yıllar boyunca halkına
aldırışsız bir liderler silsilesinden
geçti Türkiye. İnsanını iki cendere arasında yaşatmaktan
büyük zevk aldı, bu bürokrasi. Batıcı bürokrasi. Modern bürokrasi. Kâğıt
bürokrasisi. Ve sonra
teknokrat bürokrasisi. Ne derseniz deyin, hepsi aynı düzenin, akışın silsilesi.
Şimdi ne değişti?
Hiçbir şey.
Halk, hâlâ sömürülüyor ama bu kez daha ince bir üslupla iş kılıfına uydurularak.
Batıcılık, Türk bürokrasinin her türlü şeklini kullandı. Önce jakobenleri, sonra
sağcıları, sonra İslamcıları. Türk bürokratları da
açıkçası Batıcılığın
zamanın ruhuna göre beliren biçimlerine girmekten çekinmediler, bundan geri
durmadılar. Batı çünkü zehirli balını, bu, durmadan kılık değiştiren
formlar, tarzlar diyebileceğimiz akışkanlıklar üzerinden akıttı. Modernlik,
Batıcılık vaadiyle gelmeyen hiçbir bürokrasi, lider başa
geçemedi.
Açıkçası insanımız, iliklerine kadar hem maddi hem de manevi enerjisiyle sömürüldü. Kandırıldı.
Muhalefetle iktidara geçen muhalefetleri bile düşünün Batı bürokratları belirlemişler.
Sadece bize oynamışlar,
derinlerde değişmeyen
bir durumun yüzeyde değişen görünümleriyle. Arka planda hiçbir
farklılık yok. Yani her iktidar değişiminde kullanılan halk, bir kez daha
muhalefet oyunuyla yine bir kata kulleye getirilmiş oldu.
Bugün İslamcı bir hükümet döneminde yaşıyoruz. Bugün dolar 19 lira. Yani
aslında Batı’ya çalışıyoruz.
İki
yüz yıldır topraklarımızda canhıraş
biçimde emek veriyoruz,
emeklerimizin karşılığını da Batı kapitalizmine
yediriyoruz. Borçlanıyoruz Batı’ya faiz ödüyoruz. Borçlanmasak da dolar
üzerinden yine aynı faizi ödemek zorunda bırakılıyoruz.
Türkiye’de hakikaten
neler oldu, neler oluyor? Bunu on veya yirmi yıllık aralıklarla bir şekilde
yayımlanan gizli belgelerden,
itiraflardan öğreniyoruz.
Çünkü bu belgelerin ifşasıyla
da yeni bir oyun, dalavere kuruluyor. İyi
ve güzel zannettiğimiz
şeylerden
dolayı dolandırıldığımızı görüyoruz. Böylece geleceğimizi,
umuda dair diri hislerimizi öldürüyoruz. Güven duygumuz,
hayata olan saygımız azalıyor. İnsanımız bunu hak etmiyor. Bugün Türk siyasetinde hükümetlere karşı güven epey azalmış durumda. Siyasetin arkasındaki
karanlık, insanımızdaki politik canlılığı
çoktan kötürüm etti. Ben, artık oy kullanmıyorum. Politik tartışmalara
ve atışmalara kulak bile vermiyorum. Benim
insani bir cevherim var. Bunu onlara harcatmak, yedirmek istemiyorum. Hayatımın
tek bir saniyesini bile bir politikacıya harcamayı kendime zül sayarım.
Ve bir gün tarihe
bakınca, bürokrasimiz yaptıklarından utanacaktır. Genç Türkiye’nin gücünü,
sinerjisini nasıl hovardaca kullandığını görünce pişmanlık duyacaktır. Çünkü millette her enerjikliğin
bir sırası, demi, tarihsel bir
önemi vardır. Aynı enerjiler, şevkler zamanında
verimli kullanılmadığı
için biter. Sonrasında aransa
da bulunmaz bir cevhere dönüşür. Partiler, milletin kendilerine dönük tarafını çoktan
bitirdiler. Sönümlediler. Partiler, milletin dışına düştüler. Oradan gazel
okuyorlar.
Bu partiler sayesinde
gelecek olan hiçbir ideali, geleceği ve çağı
paylaşmıyorum. Bunu insan olduğum
için, insanlığım
adına yapıyorum.
Son tahlilde, bugün
Türkiye’de, siyasetin evreninde göz kamaştıracak
bir yıldız yok. Orası
boş, bomboş.
Yazık.
Y. Türk