Kuruluş Dergisi
24 Ağustos 2021 Salı
23 Ağustos 2021 Pazartesi
Dil vs.
Dilini tabiata çıkaranlar ve dilini naata-
Tanrı'ya çıkaranlar. Ve Yunus gibi her iki dili de kullanıp finalde
Allah'a bağlayanlar: Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevla'm seni.
Grek uygarlığı ağırlıklı olarak dili tabiata çıkaranların
inşa ettiği bir yapıya sahip. Bu dilin altında Farabi'nin soyut ve kavramsal
niteliğe sahip olduğunu söylediği felsefî düşünce vardır.
Endülüs İslam Medeniyeti dili tabiata da çıkarıp ama
sonunda Allah'a çıkaranların inşa ettiği bir medeniyettir. Dil ve düşünce
açısından dünyada bir zirvedir. Ve Avrupalılar, Endülüs İslam
medeniyetinin Tanrı'ya çıkan bu dilinden etkilendiler ve o dili takliden
de olsa kullandılar ama nedense bu onlara yaramadı ve karanlık bir
Hristiyanlık çağı (din çağı) yaşadılar. Çünkü dilinizi
Tanrı'ya çıkarmanız için büyük ve berrak bir hakikatinizin olması gerekir.
İnciller, bu saf hakikati barındırmıyordu.
Sonra tabiî Müslümanlar, modernizmle, dili
tabiata çıkaranları taklit ettiler. Bin yıl önce Tanrı'ya çıkan
bir dile sahip olanlar bu ufku tabiata varan dilin şiirini küçümsemiş, ona yüz
vermemişti. Bin yıl sonra aynı şiirler baş tacı yapılıyor. Dil aslında
geriye çekiliyor.
Büyük Türk şairi Sezai Karakoç bunu fark etmiş olsa
gerek ki, şiirin ufku naattır, der.
Doğanın dili biraz da genetiğin dilidir. Modern çağın her
açıdan beslendiği yerdir. Modern çağ, siyasasını bile bu dille kurmuştur, büyük imparatorlukları bile bu dille, örneğin Osmanlının naata ve Tanrı'ya çıkan dilini genetiğe çekerek parçalamıştır.
Modern çağın cumhuriyetler cenneti olması biraz da bu dilden kaynaklanır.
Ama inanıyorum ki siyasi düşüncemiz gün gelecek, şiirin
ufku naattır deyişini siyasi alanın da
ufkuna çekecek.
Muhammed'e (s.a.v.) Mehmet olmak bu ufkun neticesidir. Modern
beylikler dediğimiz Osmanlı bakiyesi cumhuriyetlerin Peygamberden tevarüs
edilmiş medeniyet ufkudur.
Bizim medeniyet dilimiz tabiata da çıkar ama tabiatta kalmaz
oradan Tanrı'ya varır.
Medeniyetçi görüş vs.
Medeniyetçi görüş
Avrupa'da, Avrupa'nın yükselişe
geçtiği tarihlerde (14. ve 15. Yüzyıl) ortaya çıkmıştır. Ve sonra Avrupa'yı vitrin
olarak dünya insanının önüne taşımıştır. Elbet biraz paradan biraz
görgüden, sosyal terbiyeden, bilgiden; biraz
da aristokrasiden ibaret.
Ama
daha öncesinin lümpen Avrupa'sını da toparlamıştır.
Yasalaşmaya ve kültüre önem vererek sokakları ve kamu alanlarını
da kendileri için güvenli ve sistemli hale getirmeye çalışmışlardır. Bugünkü Avrupa'nın her açıdan oturmuş sosyal yapısında medeniyetçi bakışın emeği vardır.
Medeniyetçi bakışın sorunlarından biri onun alt
yapısındadır ve ona kaynaklı eden paranın sömürge ekonomisine dayanmasıdır. İkincisi
de medeniyetçiliği belli kalıplar içinde algılayarak başkalarıyla
paylaşmamasıdır, medeniyet üzerinde
bir tekel kurma çabasıdır.
Medeniyeti
takip etmek istiyorsan parayı takip et, demiş E. Pound. Ama parayı takip etmek
istiyorsan da sömürgeciliği takip etmek gerekiyor. Avrupa
medeniyeti, sömürgelerden elde edilen ganimetler üzerine kurulmuştur, bu ganimetler bittiğinde
Avrupa'nın medeniyetçiliği
de sona erecektir. Bu türden
bir medeniyetçilik bir teori medeniyetçiliğidir. Kendini devam ettirmek için İsmet Özel'in deyimiyle hem acımasız olacak hem
de Akif gibi söylersek tek dişi kalmış canavara dönüşebilecektir.
*
Biz
medeniyetçi miyiz? Elbette medeniyetçiyiz. Ama bu kavramı biz Medine
medeniyetçiliği anlamında kullanıyoruz. Ahlâka işaret ediyoruz. Yani sırf teori medeniyetçisi değiliz, insanlara yardım etmemizi
emreden bir dinin medeniyetçisiyiz.
Ve bu kavramı takip ederken parayı takip etmiyoruz. Çünkü bizim medeniyetçiliğimizde burjuva yoktur. Havas vardır.
Burjuva olmanız içi para
gerekir; ama havas olmanız için tam
tersine bir riyazet, terbiye lazımdır. Aslında medeniyet, İsmet ÖZel'in kültür için kullandığı deyişiyle bir işi
yaparken başkalarına keşke ben de bu işi böyle yapabilsem dedirtmesinde yatar. Zaten Peygamber
Efendimiz bir işi yaparken güzel yapmamızı
buyurmuştur. Bu işi kimler güzel
yapar? Bilenler: Nebiler, tabiun ve havas; Avrupa içinse aristokratlar.
Her
medeniyetin içinde mutlaka öncü bir çekirdek kadro vardır. Biz bunlara öğretmen kuşaklar diyoruz.