8 Aralık 2018 Cumartesi

URFA



Karaya çıkmışsa insan bir defa beka da çıkmıştır oraya. Her insan, berzahtan bir parça da getirir, aleme gelirken.

Urfa’ya Urfa, daha Urfa yerinde yokken gelmiştir. Urfa’yı yeryüzüne Tanrı yaymıştır.

Peygamber hatıraları şehri nakış nakış işlemiştir. Bu mazi, umumi bir nimet ve berekettir.

Allah’ın elçilerinin toprakta bıraktığı sadelik hala üstündedir.

En güzel yavrularını doğurmuş ve ondan daha güzellerini doğuramayacağına inanıp kendini itikafa sokmuş ana rahmi gibidir. Artık Urfa’nın eskiyi düşlemesi vardır. Yenisi de bu mazi güçlendikçe felah bulacaktır.

Mekke’nin gölgesi gibidir. Peygamberleri bağrında toplamış daha ne olsun ki.

Urfa size bakarken, aslında Adem bakar, Havva bakar, İbrahim bakar, Musa bakar, en nihayetinde Peygamber-i Ekber bakar. Bu bakış serenatının çerçevesinde ise birer ulvi nakışlar olarak erenler bakar.

Urfa özü itibariyle salât tarihi ağacıdır. Daim yemyeşil fışkırmış.

Baki, en güzel kullarını buraya indirmiştir. Baki yaratmış, kalmış; fani geçmiştir.

Tüm halis şehirlerimiz gibi, buranın da ahalisinin gözleri pırıl pırıl yıldızlar gibidir. Temizdir. Kullar burada güzelleşiyorlar. İnsan, insana Urfa’da lazımdır.

Tarihi ritmi üstünüze boncuk boncuk dağıla dağıla, döne döne gelir, esrarlıdır. Halayı, semâadan inşa edilmiş gibidir.

Y. Türk