8 Şubat 2019 Cuma

HALLAC-I MANSUR



Kendisini kendisi silen silgimiz.


Aşka, silinmek için giden yazımız.

Yüzündeki gülümsemeyi aşk meyvesi sayarız.

Şimdi burada can evimin Bağdat’a doğru uzanan cam manzarası: Gökten iki kar tanesi gibi düşen, iki erenin siması. Bistamî ve Hallac’ın yüz haritası.

Hallac’ın yüreğime düşen portresi: Gülmeye giden bir dudağın menzile ermeden kesilmiş alınmış bir kıvrımı.

Hep düşünmüşümdür Hallac'ı, hem gönlü delirmiş, kabarıyor; içini, boğacak kadar su basıyor hem de gözleri kapalı üzerine doğru gelen kurtları sayıyor.

Aşıkken koşabilemez bir âşık, kolayca yakalanıvermesi bundan olsa gerek.

Aşkın kelimeleri olur hep dilinin üstünde, rahatları yerinde.

Ölümü adıyla görmemiştir. Ona, iyiliğe gider gibi gitmiştir.

Bu samimiyet, onu yükseltmiştir. Dünyadan da  ağaca çıkar gibi çıkmıştır. Vahdetin bağrını kendisine mezar etmiştir.

Ey engin kara parçalarının ereni! Ne zaman seni düşünsem yüreğimin üstünde her daim tül gibi yazılması gereken bir şey dürter beni.

Kalemime doğru yürüsün kalbimin dilekleri: Aşkta beli bükülenleri doğrultacaklar, çiçekler gibi.



Yeprem Türk