Bizde devlet ve medeniyet
aygıtı, derin akidevi kökler ve düşünceler üzerinden yükselir.
Osmanlının sırtını
dayadığı mefkurenin temelleri, asırlar önce İmam Gazali, Yunus, Mevlana, İmam
Maturidi, İmam Rabbani gibi Fakihler ve söz ustaları tarafından atılmıştı.
Günümüzde ise aynı
temeller benzer şekilde yenileniyor. Temel yine aynı, ancak bunu bir format
olarak yeniden hayata sunan değişik oluşumlar ve yapılar var.
İslamcılık, bugün bu
anlamda önemli bir görev üstleniyor. Ancak bu İslamcılık, Anadolu irfanının
terbiye ettiği bir İslamcılıktır. Bazıları buna İstanbul İslamcılığı diyor. Bazıları da Türkiye İslamcılığı. Ve bu İslamcılık anlayışlarının temelinde
Mehmediler var. Ve ben buna Mehmedilik
diyorum.
***
Türkiye, kuruluşundan bu
yana her zaman akidevi çıkmazlar içinde kaldı. Bunu, çeşitli şekillerde aşmaya çalıştı. İslamcılık
ile siyasette ve önemli noktalarda belli bir oranda gedik açtı. Mehmed Akif’in
Sebilürreşad dergisi, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su, Sezai Karakoç’un Diriliş’i
temel sorunlarının aşılmasında büyük rol oynadı. Bu alanda, modern çağın içine,
bizden olan derin fikir kökleri de ekildi. Ve bunlar çoğunlukla dergiler eliyle
gerçekleşti.
***
Avrupa’da ise bu durum
farklı çalışıyor şimdilerde. Bugün Avrupalı devletlerin güncele hitap eden derin bir felsefenin
olduğunu iddia etmek zor gibi. Çünkü Batılı devletleri idare
eden hükümetler, Aristo ve Platon gibi
büyük zekaların rüzgarından ayrıldı gibi. Onlar kadar köklü ve işe yarar
dayanak bulmakta zorlanıyorlar. Avrupa’da, Devlet ve Millet felsefesine ilham
ve yön veren Hegel veya Kant gibi düşünürlerin yerini de son zamanlarda düşünme kulüplerinin yani think tank'lerin aldığı söylenebilir. Bugün örneğin elle tutulur bir vicdan ve bir fikir edinemeyen
Amerika Birleşik Devletleri’nin politik malzemeleri bu yüzeysel kuruluşların
talihsiz ve derinliksiz ellerinde şekilleniyor.
Ve aynı kuruluşların kapitalist sistem içinde büyük teknoloji ve
sermayelerle çalıştıklarını bilmek gerekiyor.
Oysa devlet ve medeniyet denen şeyler hiçbir zaman bu tür aceleci, gündelikçi, formalist ve kurgulanan yapılarla ortaya çıkmıyor. Devlet ve
medeniyete yön ve şekil veren ana unsurun ham maddesinin köklü felsefeler ve derin fikirler olduğu biliniyor.
Y.Türk