
Aslında
Aykut Nasip Kelebek, tespitlerine itimat ettiğim birisi. Hala da
öyle. Hatta bu güvenim katlanarak artıyor. Ama imge konusunda
farklı düşünüyoruz sanırım. İmge mi metafizik mi? Ya da ne
imgedir ne metafiziktir? Bunu bir karara bağlayamadık oturup
konuştuğumuz zamanlarda. Bu belirsizlik böyle de sürüp gidecek
sanıyorum. Çünkü bu tür şeyler daha çok şairin kendi
sezgisiyle kendi adına bir anlama kavuşacak şeyler? İmge dersin
en iyi metafizik şiiri yazarsın, metafizik dersin mükemmel bir
imge ortaya çıkarırsın. Demem o ki şair kendi için ne karar
vermişse onun üzerinde diretmeli. Ben metafizik bir düzlemde
kalmaya karar verdim. Önemli olan bu.
Ama
yine de Aykut Nasip Kelebek, benim imgeyle şiir yazdığımı
söylemekle yukarıda anlattığım türden bir vahşete yol açmış.
İmgeyi metafizikten birkaç adım geride bir şey olarak düşündüğün
için, imgeci şiir yazmakla şiirimin bacaklarının ve kollarının
biraz kesilmiş olduğunu hissettim. Neden derseniz? Çünkü bir
kere imge ile yaşamım
boyu hakikaten
bir işim olmadı, bundan sonrada olmayacak. Böylesi bir beraberliği
düşünemem bile. Şiirde, imgenin yerine metafiziğe yer
vermişimdir her zaman, algısı vardır bende. Bir
de Yunus’un
imgeyle yazdığını tahayyül edemem mesela. Hakeza Sezai
Karakoç’un da böyle bir şey yapmasına aklım ermez. Ayrıca
Sezai Karakoç şiirinin imgeden kalkış yapılarak okunması, imgeci
olan ikinci Yeni şairleriyle aynı grupta olmasından kaynaklanır
gibi. Ki ben imgenin günümüz şiiri üzerindeki hükümranlığını
İkinci Yeni şiiri etkisinden yola çıkarak Prima-nocte
etkisi şeklinde tarif etmiş biriyim. Ama bunu kimse adına değil,
kendi adıma yaptım. Hem şimdi böyle diyeceksin hem de kalkıp
imgeyle şiir yazacaksın. Ne derler adama. İmgenin yüzünü Allah ebedde de
göstermesin bana.
Çünkü
hakikaten imgeyle birlikteliğim olmaz. Uyak ve ses zilleriyle de
yeteri kadar olur. Lezzet için değil izzet için yazmaya çalışırım
genelde.
Yeprem
Türk