5 Kasım 2013 Salı

DİRİLİŞ ve KURULUŞ

Sezai Karakoç
Sezai Karakoç’u Cağaloğlu’ndaki yerinde, Diriliş’te, birkaç kez ziyaret ettik arkadaşlarla. Her defasında bu büyük şairin elini öpmek isterdik ama kendisi her defasında buna mani olurdu. Biz de fazla üstelemek istemez, yanında biraz oturur, feyizlenir, kalkar olmuştuk ondan sonra da. Ama bütün bunlar sessizce olurdu. Çünkü onun o büyük ve derin sessizliğinin yanında kelimeler ne ifade edebilirdi ki? Karşınızdaki Mehmet Akif değildi, Necip Fazıl değildi. Bu büyüklük de böylesine farklıydı. Zaten hiçbir zirve bir diğerine pek benzemez. Ama ben yine de Yunus Emre’yle onu birlikte düşünürdüm genelde, ki hala da öyle düşünürüm. Çünkü birisi genel Türkçe diğeri de modern Türkçedir.
Geçenlerde duydum. Sezai Karakoç, Üsküdar’a Diriliş Partisi’nin bir şubesini açmış. Öğrendiğime göre iki haftada bir, bir gününü oraya hasredecekmiş. Bir sohbet falan da gerçekleştirmiş açılışta. Sohbeti İnternetten izledim, dinledim. Sohbet daha çok cumhuriyetten devlete geçiş merhalesi üzerinden yapılmış. Konuşmasında büyük bir devletten söz ediyor hatta cumhuriyetin bir devlet dahi sayılamayacağını belirtiyor. Bize göreyse, cumhuriyetler modern beyliklerdir, devlet değil. Bu, Kuruluş olarak bizim mottomuzdur. Ama işin püf noktası şu: cumhuriyetlerden büyük devlete geçişi Diriliş olarak adlandırıyor. Yani kuşakça bizim söylediğimiz şeyi Diriliş’e söylettiriyor.

Ben de açıkça söylemek istiyorum ki. Hayır üstatcığım hayır. İşin buraya kadarı Diriliş’tir, ama bundan sonraki kısmı Kuruluş’a girer. İşin bundan sonraki kısmına kafa yormak bizim nasibimize düşer. Ve kader ve alınyazısı dersek daha güzel olur biz buna. Gözünüz arkada kalmasın ama.
Yeprem Türk