![]() |
Hilmi Yavuz |
Attila
ilhan’ı ilgimizin dışına çıkarıp bakarsak, aslında doğru
söylemiş W.G. Andrews. Andrews’in de dediği gibi, Sezai Karakoç
sadece Müslüman kimlikle ilgilenir. Çünkü medeniyetin diğer
unsurlarını bu kimliğin ortaya çıkardığını bilir ve kaynağın
başını mevki seçip tutar. Osmanlıcılık gibi bir fikre kapılmadıysa
Karakoç bundandır örneğin. Önemli olan özdür onun için yani.
Bugün Osmanlı olan yarın Mehmetli olur, hakikatte fark etmez.
Hilmi Yavuz açısındansa medeniyet denilen şeyin diğer öğeleri
şiirde ne kadar yer tutarsa Müslümanlığın payı da onlardan
fazla değildir. Yani dokuzun biri nevinden bir şey olabilir ancak
Yavuz için Müslümanlık. Üstelik ürettiği gereçlerden birkaç
adım geride durur din, Yavuz’da. Bu da aslında medeniyete veya
geleneğe hizmet eden şairleri bize ikiye ayırtır. Birincisi,
Sezai Karakoç tarzı özü alıp yeniden dünyaya sunan kurucu, yol
açıcı şairler. Diğeri de bir dönemde üretilmiş eşya ve
stilleri koruyan bekçi şairler.
Hilmi yavuz atası Yahya Kemal kadar iyi bir bekçi de değildir üstelik. Neden mi? Çünkü emanetine aldığı eşyaların asıl sahiplerini reddederek onları zimmetine geçirme derdindedir.
Hilmi Yavuz, dönemlik bir imajın tabiatı olarak yaşatmış bir adamdır medeniyeti zihninde. Biraz da banttan yayın gibi. Oysa medeniyet, İslam’ı yaşayan milletlerin ortak tabiatıdır. Yaşamın işleyen doğasını ve reflekslerini görmeden, insanı tahakküm altına alan eşya ve imajlar ceberrutuna dönüştürülmemeli medeniyet. Tek tip mükemmel yemek yeme çeşidi olmadığı gibi, her zaman, her topluluğa uygulanılacak tek bir medeniyet söylemi de yoktur. Bunu bilmesi gerekiyor Hilmi Yavuz’un. Ayrıca Hilmi yavuz gibi ihtiyarların nostaljik takıntılarını ve onların damak tadına uygun katı ilkeleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Üstelik bunların çoğuna atıklar gözüyle bakabilmek de mümkün. Mesela ‘Halk anlamadığı için medeniyet dilinin göz ardı edilmeyeceğini çoğu kere yineler (2) Yavuz. Oysa aynı dili daha önce cumhuriyet aristokrasisi kullanmıştır. Halk ise buna karşı direniş gösterip, medeniyetin yaşayan kısımlarına sahip çıkmıştır. Cumhuriyet tarzı bir medeniyet söylemi hakim Yavuz’un medeniyet bazında söylemiş olduklarının yekününde. Ya da hayata katışamayan, yan gelip yatan şeyler.
Hilmi yavuz atası Yahya Kemal kadar iyi bir bekçi de değildir üstelik. Neden mi? Çünkü emanetine aldığı eşyaların asıl sahiplerini reddederek onları zimmetine geçirme derdindedir.
Hilmi Yavuz, dönemlik bir imajın tabiatı olarak yaşatmış bir adamdır medeniyeti zihninde. Biraz da banttan yayın gibi. Oysa medeniyet, İslam’ı yaşayan milletlerin ortak tabiatıdır. Yaşamın işleyen doğasını ve reflekslerini görmeden, insanı tahakküm altına alan eşya ve imajlar ceberrutuna dönüştürülmemeli medeniyet. Tek tip mükemmel yemek yeme çeşidi olmadığı gibi, her zaman, her topluluğa uygulanılacak tek bir medeniyet söylemi de yoktur. Bunu bilmesi gerekiyor Hilmi Yavuz’un. Ayrıca Hilmi yavuz gibi ihtiyarların nostaljik takıntılarını ve onların damak tadına uygun katı ilkeleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Üstelik bunların çoğuna atıklar gözüyle bakabilmek de mümkün. Mesela ‘Halk anlamadığı için medeniyet dilinin göz ardı edilmeyeceğini çoğu kere yineler (2) Yavuz. Oysa aynı dili daha önce cumhuriyet aristokrasisi kullanmıştır. Halk ise buna karşı direniş gösterip, medeniyetin yaşayan kısımlarına sahip çıkmıştır. Cumhuriyet tarzı bir medeniyet söylemi hakim Yavuz’un medeniyet bazında söylemiş olduklarının yekününde. Ya da hayata katışamayan, yan gelip yatan şeyler.
- Dil ve Edebiyat Dergisi Şiir Yıllığı 2013
- Dil ve Edebiyat dergisi, sayı 48
Yeprem Türk