15 Temmuz Direnişi, biz, son yüzyılın değer bakımından çekirdekten, çer
çöpten geçen vakitleri içinde zaman çevirirken göründü. Uzaktan hayatımıza
bakanların, bizi değil de biz yerine uyku gördükleri daha doğruydu. Tembellik,
esaret, şehvet semirmişti. Sanki kader miskinliği, köleliği kendi sıretinde
değil biz suretinde yapmıştı.
Bizse, bizden çekip gitmiştik ya da böyle olmak üzereydik. Çünkü
ülkemizin tarihi ile modern tarih
arasında sıkışıp, varoluş sahamızdan kaydımızı sildirmek üzereydik. Bu, güçsüzlük
ve yılların zulmü ile gelen sinmişlik halinin benliğimizi kasıp kavurmasından
ileri geliyordu. Allah var, bu vaziyet, ara sıra bam telimize dokundukça da ah
vah çekmiyor değildik.
Ve son olarak 15 Temmuz gecesi bam telimiz aşıldı, işgal ve istila
kalbimizin ortasına kadar uzandı. Ve millet olarak yüreğimizin başı cızladı.
Allah’ın izniyle buna ani bir tepki verdik ve kalbimizin üzerine inen meşun eli
koparıp attık.
Uzun bir aradan sonra ilk kez Bedir’in,
Malazgirt Harbinin o tadını bir kez daha aldık. Bin yıl öncesi
halleriyle onları gönlümüze düşürdük. Şu
modern inşa dediğimiz hormonlu hayat, sadece bir salise Taha’ (as)nın hayatından
geçse, Taha nasıl onu cezbeyle öteye iterse; biz de, bize reva görülen kıymetsiz yaşamı
onun binde biri kadar olsa itmişizdir, şükür.
Y. Türk