14 Ağustos 2018 Salı

ERKAN KARA ŞİİRİ






1.

Şiire yeni başladığım zamanlarda Erkan Kara’yı Dergah dergisinden takip ediyordum. Daha çok hece mantığına uygun, doğa ve varlık problemini iç içe geçiren bir dünyadan seslenen şiirler olarak okuyordum Erkan Kara’nın ürünlerini. Sevgi, aşk, aşık, mum gibi geleneksel, kadim kelime ve mazmunlara da şiirinde rastlıyordum. Gerçi bu durum hala devam ediyor ancak bu sözcüklerle açtığı şiir alemine Erkan Kara şimdi büyük bir derinlik kazandırdı. O şiirleri şairin, aslında şiirin toprağına attığı ilk kazmalardı.  Sonradan işleyeceği konulara genel bir çerçeve çizmekti. Şahsiyetini belli başlı özellikleriyle yoklamaktı. İlk şiir kitabı Hüzzam Peyke (2006) bu anlayışın ürünüydü.

2.

Erkan Kara’nın ikinci şiir kitabının adı ise Nar Meseli’dir.  Mesel kelimesi oldukça kadim bir sözcüktür. Özellikle seksen kuşağı şairleri değişik meseller adı altında birçok şiir yazdılar. Temalar oluşturdular. Örneğin Yol Meselleri, Dağ Meselleri gibi deyişler seksen kuşağının neredeyse leitmotiv’leriydi. Doksan kuşağı bu tür  mantıkla hareket edenlere karşı, yeni duyarlık geliştirdi. Bu nevi kitap adları artık seksen kuşağıyla sınırlı kaldı, oraya ait bir alışkanlık olarak edebiyat tarihine yazıldı.

Erkan Kara’nın Nar Meseli, iki binli yıllarda çıkan bir şiir kitabıdır. Mantık ve duruş olarak seksenler şiiri ile de aslında bir benzerlik göstermemektedir. Erkan Kara şiire geç başlamış bir şairdir. Belki erken yaşlarda şiirle buluşsaydı, seksen şiirin temalarını tekrar edecekti. Nar Meseli’nde mesel kavramı hareketli ve enerjik bir anlam kuşanmıştır. Daha çok hüküm cümleleriyle devam eden bir kitaptır, Nar Meseli. Ama hece vezni olamasa da hece vezninin mütevaziliği, yalınlığı üstündedir. O zamanki Dergah dergisine baktığımızda Erkan Kara’nın İbrahim Tenekeci ve Dergah’ın genel şiir atmosferinden faydalandığı söylenebilir. Ancak bu durum da her şair gibi kendine has ve özgünlüktedir.

3.

Zaman Kesikleri kitabı, isim olarak pek nostaljik, romantik ve yumuşak değil. Oysa Erkan Kara deyince biraz da romantizm, klasizm ve tabiat gibi şeyler akla gelir. Zaman Kesiği, daha çok psikolojik sahaya adım atmış bir kitap. Zaman Kesiği, ister istemez akla jilet ya da bıçak kesiğini getirmektedir. Duygu olarak kara bir rengi ve anlamca da umutsuzluğu simgelemektedir.

Erkan Kara, Hüzzam Peyke ile şiirle girilen temiz, saf bir alemin önce nostaljisini, özlemesini yapmıştır. Orayı, aslında ufka bakar gibi samimiyetle gözlemiştir. İlk zaman itibariyle her şair böyle düşünmüştür, şiirin hep insanı temiz ve aydınlık alemde tutacağı zannına kapılmıştır. Ancak, şair, bu yolun devamı getirmesi için biraz entropi’ye-çileye maruz kalması gerektiğini hissetmiştir. Nar Meseli’nin narıyla, zorlamasıyla karşılaşmıştır. Aslında burası bir bakıma şiirin, şirden şiire geçerken düçar olduğu bir dünyasıdır şairin. Ve şair buradan Zaman Kesikleri yani ağır bir yarayla da çıkmıştır.  Varlığın, insanın, şiirin anlamında yoğrulmuş ve yorulmuştur. Biraz da ‘kesik’ tabiriyle bu duruma, çileye sitem etmiştir.
  
4.

Son şiiri, Erkan Kara’nın Bir Aşk’ın Şiiri’dir. Yani teması şairin aşktır. Nehir şiirdir, bu kitap aynı zamanda. Aşk, Erkan Kara şiirinin madenidir. Aşkı, kendi meşrebince ve dilince dillendirmek derdindedir Erkan Kara. Siyasi şiire, somut şiire uzaktır. Daha çok metafizik bir yordamla yazıyor. Tavır olaraksa ilk şairleri, evrenin ilk ozanlarını anımsatır.  Akımlara falan pek itibar etmez. Mesela Dadacılık, Sürrealizmcilik türü şeyler hem kişilik hem de gönül ve kalp olarak şaire oldukça uzak şeylerdir.
Şiir deyince ilk ozanlarda aşk gelirdi. Gerçi genel itibariyle hala öyle.

5.

Sezai Karakoç, Türk şiirini, kalabalık bir ordu olarak meydana çağırdı. Sezai Karakoç, şiirlerine Yunusça başladı, yolunun devamında hem Yunusla yürüdü hem de Türk şiirine emek vermiş halis ses ustası kim varsa onları ünledi, onların ruhaniyetlerinden geniş bir dil kümesi kurdu.  Gündoğmadan adlı eserini tamamlamış olduğunda Fuzuli’nin de Şeyh Galib’in de katkı verdiği bir eser ortaya çıkmış oldu.

Allah kar gibi gökten yağınca, aslında hem bir görüntüdür bu şiirin vaadi hem de fikirdir. Bu, gökten yere ağmış ulu bir resim gibidir. Aslında tek bir mısra olarak bile Türk şiirini özetler. Bu mısra Türk şiiri penceresinden bakanlara manzara olarak yeter.

Bazı şairlerden bazı mısralar vardır, Türk şiirini özetlemeye yetmez ama, şairin kendi şiir dünyasının mahyası gibi şiir görüşünü takdim eder.
Aşk için eşyadan çıkar mum...
Yani mum yanmak için inşa olur. Kendini var eder. Üstelik aşk için yanmak adına. Bir maddeden, doğadan çıkar, yapılır, gelir. Ontolojik olarak varlığını var ederek, vücut bulur. Ham maddeden işlenmiş bir eşya olarak belirir.
İşte bu dize aslında Erkan Kara şiirinin genel dünyasına açılan bir kapıdır. Üstelik Türk şiirinde bu üslupla yazanların serlevhası gibidir. Mesela Metin Cengiz, biraz da Ahmet Günbaş gibi şairlerin. Nedir bu üslup?  Varoluşu, insanı da içine katarak doğadan çıkartmak. Eşyaları kendi varoluş ve yaratılış sınırlarını, insanın alanını eşyaya taşırarak yorumlamak.


6.

Erkan Kara şiiri ile Nuri Pakdil’in denemeleri arasında, konuları dillendirmedeki huy ve kişilik bakımından müthiş benzerlik sezilmekte ve görülmektedir. Bana sanki Nuri Pakdil şair olsaydı büyük ihtimalle böyle yazardı, dedirtiyor, bu garip ilişki. Nedeni de galiba, ikisinin de önem verdiği hassasiyetlerin benzerlik göstermesidir. Metinlerinin istediği hayatı yaşamalarıdır. Ve biraz da içindeki şairliğe ve yazarlığa cezbeyi uzak tutmalarıdır. Eserlerini ağır ağır, bir mantık etrafında kişilikli olarak örmeleridir. Yani metinlerinde akıllı ve klas olma rollerini benimseme yönündeki eğilimleridir. Sanatta, saçmalamaya düşme korkularını canlı tutmalarıdır. Öğüt vermeye olan eğilimleridir.

7.

Bizde her şair, aşırı derecede materyalist değilse biraz biraz Yunus’tur. Yunus Türk şairlerinin önünde hep bir örnek olarak durur. Örneğin Tevfik Fikret’in şiirlerinde bu duruma rastlamak mümkündür. Sonradan kin ve intikamla yazdığı şiirlerde belirttiğim sahadan uzaklaşmıştır, Tevfik Fikret. Örneğin Nazım Hikmet ne kadar materyalist olsa da şiirlerindeki yalınlık Yunus yalınlığına uyumdan başka şey değildir. Sezai Karakoç bizzat Yunus’un kendisidir. Necip Fazıl mesela. Cahit Zarifoğlu’nun şiirinin kovanı yani biçimi de içeriği balı da Yunus’tur. Her ne akıma ve akına bulaşsa durum şiirimiz açısından değişmiyor.

Sezai Karakoç, ‘Yunus’ şiiri için, şu anki sanatın dillendirdiği, şiir sanat için midir yoksa toplum için midir; ethos mudur, pathos için midir; mistik midir, realist midir; batın mıdır, somut mudur, yerine sanat mı, eriş mi, sorusunu sorar. Erkan Kara şiiri de şiirin bu çatışmalarının uzağından ‘eriş’ (hakikati bulma) için duruyor.

8.

Şiirimizde her şair, bir yabancı şairi çağrıştırır. Mehmet Akif bizim başka şairimiz Sadi’den beslendiğini söyler, ancak Akif epiktir, Sadi gibi batın dünyaya, sürrealizme şiirinde pay vermemiştir. Bu açıdan dünyada pek benzeri yoktur. İçinde bulunduğu dönemin şartları, Akif’e gelebilecek bir Sadi etkisini kırmıştır. Şairler içinde tek ve benzersiz kalmasını sağlamıştır Akif’in, bu olgu.  Necip Fazıl, ilk şiirleri itibariyle Baudelaire’varidir. Girdiği tasavvuf yolu da onu kendine ait, benzersiz şair kılmıştır. İsmet Özel, Cesar Vallejo’dan esintiler taşır.  Cahit Zarifoğlu, Anadolu şiirini en uç örneklerine dek yoklamış R. M. Rilke benzeridir. Cahit Koytak’ta, R. Tagore ve E. Pound’un tesiri vardır. Yetmiş kuşağında Lorca’vari acayip derecede sığlık, derinsiz politiklik ve slogan vardır. Aslında her biri A. Gingsberg olmak için yola çıkmışlardır ancak başaramamışlardır. Behçet Necatil’de Heinrich Heine etkisi epey miktarda haizdir. Can Yücel ve Küçük İskender’de Bukowski’lik bulunur. Gerçi Can Yücel’i yerli karakter hacıcavcavlık biraz eli yüzü düzgün hale getirebilmiştir. Seksen kuşağı şairleri ise Yahya Kemal’den etkilendiklerini söylerler ancak onlarda daha çok modern Yunan şairlerinden esinlenmişlerdir. Yahya Kemal’in nevyunanilik iştiyakını postmodernyunanilik olarak geliştirip Yannis Ritsos gibi şiiri şarkı sözlerine yaklaştıran şairlerden el almışlardır. Sezen Aksu’nun şair algılanması bu dönemin bir üründür.  İbrahim Tenekeci şiirinin böylesi bir uzantısı yoktur.  Hakan Arslanbenzer ilk şiirleri E. Pound’u son şiirleri Bertolt Brecht’i akla getirir.


Erkan Kara şiiri bu zaviyeden bakıldığında, İbrahim Tenekeci şiiri gibi Anadolu irfanı şiiridir. Ancak aşk ve tasavvufi kaynakları işleyiş teminde Seyyid Hüseyin Nasr, Frithjoh Schuon gibi yazarlardan beslenmeler vardır. 

....

Devamı Kuruluş Dergisi'nin Eylül- Ekim 2018 Sayısından okunabilir.



Yeprem Türk