İran-Irak
savaşında H. Kissinger, keşke her iki tarafı da yenebilsem demişti.
Türkler-Farisiler ve Araplar için, bir ara, şu sözü de söylemiş olabilir: Keşke her
üçünü de yenebilsem. Şimdiyse Amerika’nın karşısında ‘yenebilsem dediği’ ülke
sayıları çoğaldı. Çin, Rusya ve birçok Latin ülkesi Amerika için karşı tarafa
geçti. Gerçekten Amerika hepsini yenebilsem diye içinden geçiriyor mudur?
Ülkeler; millet
adına, düşünceler ve anlamlar haritasının istasyonlarıdır. Geçmişi ve
şimdisiyle, oluşturduğu algı ve kavramlarla dünya siyasetinde yer tutarlar. Bir
kısmı geçmişinin büyüklüğüne oranla, bilge ve sakin tavrıyla dünya sahnesinde
yer tutar. Tarihte Osmanlı, Çin buna örnektir. Küçük devletler arasında
meydana gelen anlaşmazlıklarda orta yolu bulmayı bilirler. Dünya sisteminin,
birçok yönden kalbi olarak dururlar. Gerçi kavramlarda ve fikriyatta olduğu
gibi devletler de belli bir zaman sonra kalıplaşırlar ve kiçleşirler, ancak
kadim derinliklere sahip devletler bir köşeye çekilip, kendilerini aşılamasını
da, ışkınlamasını da bilirler.
Amerika bu
açıdan ilginç bir devlet. Köken olarak derinliği yok. Daha çok bir şirket gibi
duruyor. Kurumlarının ise Amerika kıtasının muhasebe ve hukuk işlerini yürüten
bürolardan farkı yok. Amerika’nın varlığını derin bir tarih desteklemiyor. Onu
tarih hep boşluğa düşürüyor. Kadim bir sürekten gelenlerin yanında bu
eksikliğini hissediyor, kavgayla kendisini kanıtlama yoluna gidiyor. Karakter
ve kişilik olarak kabul görecek bir geçmişe ve deneyime, güvene sahip değil. Ne
var ki Amerika’nın, çöktüğü vakit kendisini yenileyecek kadim bir kuluçkası da
yok. Aslında Amerika, GDO’lu ürünlerin çekirdekleri gibi. Bir defa ekilir, ürün
toplanır biter. İkinci kez tarlaya, dünya sahnesine çıkamaz.
Yeprem Türk