14 Ağustos 2018 Salı

&


İran-Irak savaşında H. Kissinger, keşke her iki tarafı da yenebilsem demişti. Türkler-Farisiler ve Araplar için, bir ara, şu sözü de söylemiş olabilir: Keşke her üçünü de yenebilsem. Şimdiyse Amerika’nın karşısında ‘yenebilsem dediği’ ülke sayıları çoğaldı. Çin, Rusya ve birçok Latin ülkesi Amerika için karşı tarafa geçti. Gerçekten Amerika hepsini yenebilsem diye içinden geçiriyor mudur?

Ülkeler; millet adına, düşünceler ve anlamlar haritasının istasyonlarıdır. Geçmişi ve şimdisiyle, oluşturduğu algı ve kavramlarla dünya siyasetinde yer tutarlar. Bir kısmı geçmişinin büyüklüğüne oranla, bilge ve sakin tavrıyla dünya sahnesinde yer tutar. Tarihte Osmanlı, Çin buna örnektir. Küçük devletler arasında meydana gelen anlaşmazlıklarda orta yolu bulmayı bilirler. Dünya sisteminin, birçok yönden kalbi olarak dururlar. Gerçi kavramlarda ve fikriyatta olduğu gibi devletler de belli bir zaman sonra kalıplaşırlar ve kiçleşirler, ancak kadim derinliklere sahip devletler bir köşeye çekilip, kendilerini aşılamasını da, ışkınlamasını da bilirler.

Amerika bu açıdan ilginç bir devlet. Köken olarak derinliği yok. Daha çok bir şirket gibi duruyor. Kurumlarının ise Amerika kıtasının muhasebe ve hukuk işlerini yürüten bürolardan farkı yok. Amerika’nın varlığını derin bir tarih desteklemiyor. Onu tarih hep boşluğa düşürüyor. Kadim bir sürekten gelenlerin yanında bu eksikliğini hissediyor, kavgayla kendisini kanıtlama yoluna gidiyor. Karakter ve kişilik olarak kabul görecek bir geçmişe ve deneyime, güvene sahip değil. Ne var ki Amerika’nın, çöktüğü vakit kendisini yenileyecek kadim bir kuluçkası da yok. Aslında Amerika, GDO’lu ürünlerin çekirdekleri gibi. Bir defa ekilir, ürün toplanır biter. İkinci kez tarlaya, dünya sahnesine çıkamaz.


Yeprem Türk