Pozitivizm,
birçok kurum ve sahayı bitirdi.
Araştırma
hastanesindeki Suriyeli kız çocuklarının emanet edildiği memuriyet anlayışının
ortaya çıkardığı fecaat, eğitim kurumlarımızın hali pozitivist eğitim
anlayışıyla sürüklendiğimiz yıkımı göstermeye yetti.
Kurumlarımız
anlayış olarak kolonize edilmiştir. Devletin en şerefli görevlerinden biri olan ‘emaneti koruma', felç oldu.
Ama
her ne kadar böyleyse de, pozitivizmin, şiirin ve Yeşilçam’ın ana omurgasını
sökemediği görülüyor.
Destanlardan
tutun günlük hayata, aşka kadar birçok konuyu işleyen Yeşilçam’ın bu açıdan
sicili temiz sayılır. Sevgi dolu, aşk dolu, sıcak ve samimi filmler geldi geçti Yeşilçam’dan.
Hacıvatlar,
Karagözler, İbişler arzı endam etti Yeşilçam’da.
Geçen
hafta Cem Yılmaz’ın Arif V 216 filmine gittim. Film ile ilgili olarak,
gazetelerde pek olumlu yansıma görmedim. Murat Menteş’in Ot dergisindeki yazısı,
filmin Yeşimçam’ın neresinde durduğunu kodlayan güzel bir eleştiriydi.
Ama aynı sayıda Türkçe’nin geleceği hakkında
bir metin yazan Menteş’in kullandığı ‘upgaride etme’ ifadesini kınadığımı
belirtmeliyim.
Arif V 216, yazındaki metinlerarasılığa benzer bir dil kullanmış. Filmlerarasılık
yaparak Yeşimçam’ın geçmişini neredeyse göndermelerle bu filme toplamış. Ayhan
Işık’tan, Cüneyt Arkın’a birçok aktör, sanatçı ekolleriyle birlik, filmde bir geçmiş
olarak yer almış.
Bu yönüyle Türkiye sinemasının birinci klasik dönemini (Yeşilçam) kapamış.
Aslında filmin konusu, Türkiye sinemasının birinci klasik çağı olmuş.
Türkiye
sinemasının ikinci çağı ne zaman hangi filmlerle başlar, nasıl bir bünyeye
sahiptir, bu da başka bir yazının konusu olabilir. Ancak Semih Kaplanoğlu gibi
yönetmenlere bakarsak bu dönemin sinemadaki insanının; sosyoloji, psikoloji
açısından daha derin olacağını tahmin edebiliriz. Sinemadaki sinkaflı
ifadelerde ise epey bir azalma olabilir.
Adem Kalan