Kuşak
olarak Devletçi kuşağız dediğimizde ilginç bir durum ortaya çıkmıştı. Doğrusu
ya Devletin de derin devlete dönüşerek çeşitli zulümler işlediği bir zaman
diliminin ardından gelmişti bu laf. Oysa derin güçlerin kendisini devlet diye
yutturduğu bir dönemde Devlet denen aygıttan da bahsedilemezdi. Önce bir devlet
yapmak gerekirdi. Mehmetli Devleti şiiri, işte bu aşamada belirmişti.
Türkiye,
Mehmedilerin devlet kurma zihniyetine uygun muydu? Ya da ne kadar uygundu? Bunu sorgulamak
istemiştim o şiirde.
Belli
yönleriyle Türkiye; Selçuklu ve Osmanlı
gibi Mehmedilerin devletidir. Bazı
yönleriyle değil. Kurtuluş Savaşı aşamasında Mehmediliğin yoğun aşamalarını
yaşadık. Sonra bu yoğunluk, ülkemize giren çeşitli ideolojilerle
zayıfladı. Millet ve Devlet olarak
sözümüzün bittiği yerde, topraklarımızın ideolijilerin saha kapma yarışına
girdiği bir konuma geldi. Gerçi, bu ideolojiler sadece bir görüş, bir fen, bir
sanat stili önermiyordu. Topraklarımızın parçalanmasına neden olacak farklı
rejimlere de atıf yapıyordu. Yani neredeyse her ideoloji, bir devlet anlamına
gelmeli mantığıyla büyütülüyordu, topraklarımızdaki kavga. Bu açıdan Türkiye
neredeyse Mehmedilerin olmaktan çıkacak gibi oluyordu.
Diğer
yandansa ülkemizde ve çevresinde Muhammediliğe önem veriliyordu. Hayat ve
Medeniyet hep Haz. Peygamber’e (s.a.v) e dönüktü. Günlük hayat oradan
besleniyordu. O Mehmedi devlet olmayan
derin devlet, halkı ne kadar sarsarsa sarsın halk cemalindeki tertibi kaybetmek
istemiyordu. O tertip neydi? Bunu Hugo söylesin :
Surlar
önünde İkinci Mehmet; Fransız
Şövalyesine yani sen kimsin diyene karşı haykırıyordu:
-
Muhammedin Mehmetleriyiz.
Bu aynı zamanda kişiliğin, devletin, milletin hep birlikteki
tertibidir. Bizim devletçiliğimiz bu merhaleden itibarendir.
Y.Türk