Bu aralar, siyasi arenada olan bitenlerle ilgilenmek
içimden gelmiyor. Politikada verilen
kavgalar çok düzeysiz ve yüzeysel. Örneğin İYİ Parti kurulmuş, felsefesi ne,
Türkiye’ye ne vaad ediyor. Mesela CHP artık Türkiye’ye ne verebilir ki? Hiçbir
şey. Çünkü bu partilerin derinliklerinde yatan bir kök, bir medeniyet tasavvuru
ya da bir kalkınma projesi yok.
Dayandıkları sanatları, şiir anlayışları, ekonomik projeleri bulunmuyor.
Tarla, tohum yoksa ürün de yoktur.
Artık Türkiye’yi yönetmek, bir parti olarak geleceğe
taşımak büyük bilgi, sanat ve felsefik oluşumlar istiyor. Donanımlı ve
güvenirliliği tam olan ekipler ve mefkureler istiyor.
Yani bir lider, başkan bu temellere, imkanlara ve köklere
sahip olmadan; alnında geleceğin ışıltısını taşımadan artık bu ülkeyi
yönetemez. Üstelikli inandırıcılıktan da nasibini alamaz.
Türkiye siyaseti, büyük bir siyasettir. Büyük bir
medeniyet alanına hitap etmektedir. Üstelik dünya istim üstündeyken ve yeni
değişimlere açıkken büyük felsefelerden yoksun olan partilere görev vermek
coğrafyamız açısından telafisi zor yıkımlara sebebiyet verebilir.
İbrahim Kalın’ın dediği gibi, Türkiye Batı’nın dipnotu
olmak istemiyor. CHP ise Türkiye’yi bu dipnot olma meselesine mahkum etmeye
çalışıyor. CHP’nin entelektüelleri de
aslında Batı’nın dipnotu olarak çalışıyor, ideolojilerini buna göre
oluşturuyor. Bu dipnot olma hadisesinin sonu ne? Türkiye’yi Avrupa’nın bir
eyaleti, ili gibi düşünmek.
Ve Türkiye’de daha acayip bir şey var. Türkiye’nin gerçek
zihni, Türkiyeli entelektüellerin yetişemediği bir yerdedir. Oysa Türkiye
yeniden düşünülmeyi, daha ileri ve derin boyutlarda anlaşılmayı bekliyor.
Adem KALAN