24 Kasım 2018 Cumartesi

TAŞKENT



Bu kentin en güzel tarafı, camilerinin, insana,  toprağa bitki gibi çıkmış olma hissi vermesidir. Hüdayinabit meşrepte olmasıdır. İnsan ruhunun, erdemleri, doğayla paylaşmasıdır. Bozkırın ortasında kozmolojik bir karın gibi hayat yaşamasıdır.

Tecrübeyle elde edilen şeyler geride büyük bir atık, çöp bırakır. Bu alemin hayat tarzı, arka plânda, bakir bir ilham gibi başlamıştır. Temizdir. Talaşı yoktur.  Şehirlerimizin bir daire ile başlangıç yapması böyle bir şeydir.

İlkeleri atom gibidir. Şehrin bedenini içerden başlatır, yönetir.
Şehri, salâtlarla ve en değerli uzuvlarla kurmuşlar. Erenlerin ruhu burada hem şehre dokunmuş, hem de şehri dokumuş. İtikaf mekanına benzer bir şehirdir. Hazreti İmam, Zengi Ata ve eşi Anbar Bibi, şehri mayalamışlardır.

 Su, dağ, taş, ticaret şehridir. Bu yönüyle şehirde bir şehir değildir, aslında. Duygusu çağına göredir. ‘Engin ovalarım, kervanlarım, ineklerim, turnam, meleklerim!’ tadındadır. Asya’nın kille, taşla gelen yürek ifadesidir.

Mabedleri makyajsız arı durudur. Şekilleri, desenleri; berrak su gibi yeşillikler içinde akar. Avrupa’nın trajik Pieta çehreli ağır desenlerinden öyle uzak ki.


Y.Türk