Bu
kentin en güzel tarafı, camilerinin, insana, toprağa bitki gibi çıkmış olma hissi
vermesidir. Hüdayinabit meşrepte olmasıdır. İnsan ruhunun, erdemleri, doğayla
paylaşmasıdır. Bozkırın ortasında kozmolojik bir karın gibi hayat yaşamasıdır.
Tecrübeyle
elde edilen şeyler geride büyük bir atık, çöp bırakır. Bu alemin hayat tarzı, arka
plânda, bakir bir ilham gibi başlamıştır. Temizdir. Talaşı yoktur. Şehirlerimizin bir daire ile başlangıç yapması
böyle bir şeydir.
İlkeleri
atom gibidir. Şehrin bedenini içerden başlatır, yönetir.
Şehri, salâtlarla
ve en değerli uzuvlarla kurmuşlar. Erenlerin ruhu burada hem şehre dokunmuş,
hem de şehri dokumuş. İtikaf
mekanına benzer bir şehirdir.
Hazreti İmam, Zengi Ata ve eşi Anbar Bibi, şehri mayalamışlardır.
Su, dağ, taş, ticaret şehridir. Bu yönüyle
şehirde bir şehir değildir, aslında. Duygusu çağına göredir. ‘Engin ovalarım,
kervanlarım, ineklerim, turnam, meleklerim!’ tadındadır. Asya’nın kille, taşla
gelen yürek ifadesidir.
Mabedleri
makyajsız arı durudur. Şekilleri, desenleri; berrak su gibi yeşillikler içinde
akar. Avrupa’nın trajik Pieta çehreli ağır desenlerinden öyle uzak ki.
Y.Türk