Yunus’un şehri, Allah ili, Kur’an kenti. Arı olmuş insanın peteği. Tüm
Anadolu’dur. İlim çıkarmanın yolu yanmaktı burada. Ateş almış yüreğin kokusundan
anlaşılmıştır, dünyanın yaşı: Dünya yedi kere doldu yedi kez boşaldı. İşte yer
küresinin yaş haritası.
Taş aslında yarar, ama bu şehirde, hatıramızda Yunus ile kalmasından
dolayıdır ki insanı sarar ve sular şol cennetin ırmaklarına akar.
Ve bu şehrin insanları taşı, toprağı, ilmi, sanatı, irfanı ektiler;
şehir diye hasat ettiler. Ve şehri, doğanın bağrına, Tanrı huzuruna sofra diye
açtılar.
Hızır gözetir bu saf ve duru şehri. Hızır Tanrı’nın gözüdür.
Fanilik, sarıçiçek ekolüyle burada harmanladı. Bu çiçek, bir felsefe
bitkisidir.
Yunus Türkçe’nin asasıysa bu kent de şehir anlayışımızın ilmihalidir.
Yer ile göğün izdivaçlarıdır. Bu açıdan milli bir otobiyografimiz gibidir.
Yürük akar hayat burada. İrfan, türkü üretir.
Bilinçte, on sekiz bin alemin bir katresidir. Çağının ve medeniyetinin
gıdasıdır. Bir yanı cihan diğer tarafı ukbadır. Böyle değilse o mekan Yunus’a
göre taş bağırlı muhittir.
Bu şehirde gayb insana ilaçtır. Dünyanın yorgun doluluğunu gaybın
boşluğu giderir. Bu şehirde bu bilinmiştir. Ama yine de kimse büyük yasa
gereği: Gayp bize iki baş soğandır, dememiştir.
Yapılarında duvar, ağaç, taş ve ruhumuzun desenleri vardır.
Rahmeti bu şehir Yunus gibi yerden de yağdırır. Kerbela gibi ruhu
topraktan tüter. Ehli Beyt dergahıdır.
Y.Türk