15 Ekim 2018 Pazartesi
ŞAM
Şam’ın gönlü, İslam’ın ona uzanmasına doğru ateş aldı. Ancak bu neşve, kısa sürdü. Peygamber-i Ekber’in ve dört halifenin Şam’a geliş neşesi, yerini Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in hüznüne bıraktı. Şam, Kerbela’da küstürüldü. Hevesi, ülküsü ve mefkuresi kırıldı. Ehli Beyt’in taze yasını tuttu, Şam. Ve o günden bugüne konuşmadı. Emevilere başkentlik yaptı, ancak çağına ana gibi yar Bağdat gibi diyar da olmadı.
Şam, bir Kurtuba gibi doğabilirdi. Ama yaşadıkları buna maniydi. Medeniyet tarihimizde bir Kurtuba eksik kaldı. Şam, ışıltılarını saçamamış, kapalı bir hazinedir. Ve bu nedenle İstanbul, dördüncü Kurtuba değil üçüncü Kurtuba’dır.
İnsanına irfan için küçük küçük kırıntılar var etmiştir sadece. Nurunu kısmıştır. Mimari, ilim ve marifet anlamında yeryüzüne küçük kendine has haikular tarzında serpmeler yapmıştır. Coşkusunu yaşayamamıştır.
Dışarıdan bakanlar onun fıtratını kolay çözemezler. Aslında kaderi kadar varlığı da girift ve derindir. Bu bakımdan içi, acıya dönüktür ve biraz da hermetik bir şehirdir.
Şam şehri, Kerbela anısına bağlanmış ve çözülmemiş bir çiçek demetidir.
Yeprem Türk