15 Ekim 2018 Pazartesi

BAĞDAT

Bu şehri, medeniyetimize, dairesel olarak ‘Allah verdi.’ İnsanlığa edebiyatıyla esrarengiz masallar yazdı. Barış ve esenlikler yurdu oldu. Raviler, imamlar, şairler, filozoflar, akideler ve kelamlar şehridir. Medeniyetimize ana gibi bir diyardır. İlerleyen dönemlerinde kızın güzeli, tilkinin kızılı gibi sürekli rahatsız edilmiştir. 

Medeniyetimizin ilim ve irfan kürsüsüdür. Şam’ın siyasi çekişmelerle geciktirdiği ilmi de Bağdat tekrar kazanmıştır. Bu açıdan ikinci Kurtuba’dır. Üçüncüsü İstanbul olur. Öncüsü ise Ashabı Suffe okuludur.

Şam çağında sönükleşen Mekke ve Medine’yi tekrar canlandırmıştır. Mekke’nin, Medine'nin Nuh’udur bir bakıma.

Bazı şehirler vardır, geceleri güzel olurlar. Göklerin ayı, yıldızları; insanın bildikleriyle ve duygularıyla öyle uyum içindedirler ki. İşte bunlar sanat ve ilim şehirleridir. Kimi şehirler de daha ziyade gündüzleri mutlu mesut olurlar bunlar da ticaret şehirleridir. Bağdat bu iki özelliği meczetmiş bir şehirdir. 

Buranın öyle bir ilim irfan sanat atmosferi var ki, zannedersiniz edebiyatçılar kalplerine yer eden bir kuş bilimiyle yıldızlar içre hikayeler kurmuşlar. Alimleri eskiden beri ademoğlunun üzerinde olan ezeli bilginin gözünü fark etmişler, insanını berzahla Bağdat arasında gidip gelen bir mecrada yorumlamışlar. Doğaya kalkmışlar, tabiatın orasına burasına yazılan yazıları okumuşlar.  Sanki, yerkürede kimse ilim vermese de insan ufuktan uzanan bir elden alır bence, demişler.


Yeprem Türk