8 Kasım 2018 Perşembe

KONYA

Tarihin, tabiatın  öldürüldüğü ve yeniden dirildiği bir şehirdir. Dışarıdan yanarken içerden anka gibi doğuşun şehridir. Her yönden böyledir. Akide, medeniyet, siyaset, şiir.

Çağının gereği Konya da görmüştür, Moğolları, Haçlıları. Mavi gök altında yaşamış toprağımın bu neşidesini de üten, değil mi ki ilmimizi irfanımızı sanatımızı çirkin pençeleriyle parçalayan yeryüzünün bu kaba ayıları.

Mevlana İran şiirinin ve yazın sanatının zirvesidir. Fars sanatındaki süs, Konya’da göksel bir duruma erdi. Bundan sonra Fars diline binecek süsleme, sözün simlerini de özünü de Pisagor tası gibi çekip boşaltabilirdi. Yunus’un sanatta yalınlığa ve sehli mümteniliğe dönüşü biraz da bundandı. Yunus, sözü, öze, sanatın kaynağına, başlangıcına döndürdü.

Mevlana, Konya’yı Yunus’un sanatına verdi. Konya hem Yunus hem de görklü bir semazendi. Döndü döndü, yaşadı ulu irfan üstünde.

O günden beri Konya için irfan ilahi bir taamdır. Tanrı nimetleri bu formatta akar buraya. Tabiatı da ruhu da sıcaktır.

İkindi vakitleri, tüm İslam şehirlerinde gariptir, hislidir. Güneş ufukta eğilirken, insanın içi, doğrulur. Sokaklara berzahtan bir gurbet duygusu yayılır. Yüksek sesler ufak ufak ezilir, mırıltıya dönüşür, Nargile gibi tüter bu saatlerde Konya. Konya bu vakitlerde berzahtan bir radyo olmuş sanki bir el onun akustikli sesini yavaş yavaş kısmakta. Ses elçisi dıştan içinize yönelmekte.  

Ümmetin bin yıllık ameli olarak duru gök altında durmakta.

Tabiat da burada Tanrı’ya kulak vermiş. İnsan elinden çekiç yemiş, ruhtan ışık kapmış. Akide görmüş. Ahenk almış. Yumuşamış, sertleşmiş. Eğrilmiş. Doğrulmuş. Erimiş. Donmuş. Akmış. Nurlanmış. İnsanına bahçe, medrese, han, vakıf, ev bark olmuştur.


Anadolu’nun ortasında bir cennet meyvesi gibidir Konya. Aşk başıdır. Cezbesi, aşkın tikidir. Mefkuresi vakıf düşüncesidir. Saflığın otağıdır. İrfan ikametgahıdır. Toprağa salavat gibi bir inşadır.

Yeprem Türk