Mektup, İslam medeniyetinin
telif eser üretme tarzlarından biridir.
Bakmayın, son çağlarda içine kartpostal koyularak yazılmış boş ve
derinliksiz mektuplara. Îmam-ı Rabbânî’nin Mektûbâtı var mesela. Uzak diyarlara, müridlere yazılan
mektuplarla meydana gelmiş, nice eren ve alim külliyatlarına sahibiz. Eskiden mektup
türünün yazın alanında büyük iktidarı bulunurdu.
Mektuplar, bir devri
sosyolojisiyle psikolojisiyle aydınlatır. Eğer kalem derinse okuyucuyu
ilhamlara bürür. Hayat, sanat ve insan adına bir irfan haline gelir.
Geçenlerde, Osman Serhat Erkekli’nin
babasının annesine yazdığı mektupları okudum. Osman Serhat, kitap haline
getirmiş bunları. Annesinin resimlerini de kitaba eklemiş.
Kitapta hakim duygular: Özlem,
ülkü ve yoksulluk. Bir devlet memuru olan şairin babasının ve neredeyse
cumhuriyetin ilk bayan ressamlarından olan Nebahat Erkekli’ye duyduğu aşk ön
planda. O zamanın Türkiye’sindeki ekonomik yaşamın tüm zorlukları ve ideolojik
yönelimler eserde net şekilde görülebiliyor. Bakımsız Türkiye’den birçok
manzara var, kitapta. Halkın hayata tırnaklarıyla tutunduğu belli.
Zorluk, umut ve samimiyet dolu
şeyler yer yer de Ahmet Muhip Dıranas ikliminde esere yayılmış. Osman Serhat
Erkekli içinse çocukluğa, yitik cennete, safiyet dolu bir döneme bu mektuplar
sayesinde dönüp bakmak ilginç ve tatlı olsa gerek.
Yeprem Türk