25 Ekim 2018 Perşembe

OSMAN ÇAKMAKÇI


Osman Çakmakçı ile tanışmam, tesadüfi ve spontan şekilde oldu. Devamlı çay içtiği, anlaşmalı bir çay evinde, Kadıköy’de. 

Sanırım görüşmemiz kırk dakika sürdü. Çünkü fazla konuşmak hem onun için hem de benim adıma iyi bir şey değildir.

Çıkardığı derginin adı önce Pathos’tu. Sonra telif hakkı meselesinden dolayı Duygu Çağı oldu.

Osman Çakmakçı, duygu çağını getirmek isteyenlerden. Şiir akılla yazılır düsturuna karşıdır.

Aslında Duygu Çağı dergisinin içeriğini Osman Çakmakçı’nın yüzünde gördüm, sesinde işittim.


KÖR YAZI


II.BÖLÜM

Boğazıma geçireyim diye bir urgan

Yarmak için karnımı bir bıçak

Bir yastık koyayım başıma n’olur

Pencereden vuruyor
Beni yalnızlaştıran ışık

Öyle yorgunum ki kimsesizim
Uyutsun beni bir yatak serin hadi

Yazılmıyor yazgı yeniden
...

Göçebe dergisinden Duygu Çağı’na çıkar Osman Çakmakçı. Ama şiir telakkisi hep barbar şiir üzerinde sürer. Ham duyguyu, ham şiiri yakalamaya çalışır. Kültürden kaçar. Aslında ulaşmak istediği yer büyük ve derin olan saflık’tır. 

Osman Çakmakçı’ya göre ahenk önemsizdir. Oysa şiirde ritim gereklidir. Şairin bunu nasıl sağladığı daha önemlidir. Kimi şairler, Mayakovski gibi ses üzerinden çalar sazını. Kimi de kelimelerle. Ama bunlar tekniksel şeyler. Günümüz şiirini kurtarmıyor. Artık ritim şiirde duygu ile sağlanır. Bu da biçimsel değil, özsel bir durumdur Çakmakçı şiirinde.
...
Isıtmıyor sarı rengiyle
Bir yuva vermiyor
Uyuyayım
...
İkinci ayrıksı özelliği Çakmakçı şiirinin, sarı renkli olmasıdır. Göçebeliğin rengidir, sarı. Yersizliğin ve yurtsuzluğun. Faniliğin. 

Bu rengi tarihin iki kişisi iyi kullanmış, yerinde manalandırmıştır. Dünyada iki büyük sarı vardır. İlki Yunus’un sarısı, diğeri Van Gogh’un sarısıdır. Birbiriyle ilgilidir ancak Yunus’un sarçiçek’teki sarısı daha derindir. Van Gogh’taki sarı Hollanda dağlarının ve ovalarının kozmosla harmanlanmasıdır. Yunus’un ki ise hem doğayla hem de metafizikle yoğrulmuş bir sarıdır. Gelip geçiciliğin dip boyasıdır. Vahdete giden yolda insana varlığı anlam yönünden ilham edip, bu dünyada silinmeyen ancak bütün renkleri doğuran, içine alan o tek renge kavuşunca bitecek, silinecek bir şeydir. Çakmakçı’nın aradığı barbar sarı budur.

Yeprem Türk