13 Mayıs 2021 Perşembe

Sincan İstasyonu, Ocak- Şubat 2021, Sayı 111


 

Şiir Niçin Ölmez başlıklı metin ilginçti. Halil İbrahim Özbay, zamanın parçalanmasının dakikalara, günlere, aylara bölünmesini neredeyse vaktin esir alınması olarak anlamlandırmış. Daha çok Tanpınar gibi parçalanmaz bir akışın  içinde yaşamanın insanın fıtratına daha uyggun olduğunu söylüyor. Kara parçalarının şehirlere, mahallelere, sokaklara bölünmesini de benzer bir değerlendirme içinde yorumluyor:  'Oysa takvim, harita, sözlük gibi icatlar, doğanın zerrece umrunda değildir. ' 

Ben; dünyanın, zamanın bu derece küçük dilimlerle ele geçirilmesinin bir karşılığının da insanın iç yaşantısında da bir karşılık yarattığını hissediyorum.  Dijital çağın, hem somut hem de manevi alana daha da hakim olacağını düşünüyorum.  İnsan da hayat da zaman da en ince ayrıntısına doğru kuşatılıyor. 

*

Kemal Ateş, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı anlatmış. Gürpınar'ın pinpirikli, huysuz bir adam olduğunu bilirdim de bu kadar ummazdım: 'Yattığım odada başka nefes istemem, sinirlerim; bunun içindir ki misafirlikte kalamam' (Gürpınar).  Hayatını pek fazla da merak etmediğim birisidir, Gürpınar.  Ama siyaseti ve kurnazlığı  eleştiri konusunda ilk modern dili yakalamış birisidir. 

Bülent Keçeli, Ücra Şiir Dergisini, Ücra deneyimlerini ve Murat Üstübal'ı anlatmış. ' Ücra Şiir Dergisi'ni takip ederdim. Heves, Ücra Şiir, Natama, Buzdokuz şiire bakış açıları çok az farklılık arz etmek üzere benzer dergilerdir. Ücra, merkeze karşılığın bir ifadesiydi.

Hürriyet Yaşar'ın Okuma Güncesi köşesinden de şunları alıntılamak isterim. 'Sonsuz Topraklar'daki Brezilya köylüleri, Fontamara'daki İtalyan köylüleri, İnce Memed'deki Türk köylüleri hep birbirine benziyor...Topraksızlık, bilgisizlik, feodalizm, sömürü, boş inanışlar, din kentlere göç, hekimsizlik... '   Şunları da ben eklemek isterim: Ama Türk köylülerinin başında Mussolini yoktu. Ve Köylü, bizde milletin efendisiydi. 


Y. Türk