Satranç, kırgınların
oyunu. Belki de zihinsel faaliyet alanı. Dünya edebiyatının birçok kırgını,
entelektüel süreçlerini bu oyun üzerinde sergilemiştir. Bizde İlhami Çiçek’in ‘Satranç Dersleri’ şiiri; Stefan
Zweig’in, Satranç romanı; Mıguel De Unamuno’nun, Don Sandalıo’nun Romanı adlı eseri hep
benzer dünyanın, aynı dilin verimleri.
Özellikle de İlhami Çiçek, satranç
oyununu kırgınların ve yalnızların tefekkür aleminde işleyen bir dünya
edebiyatı zirvesidir.
hüznü
uçlarından dolanıp
yalın
sıçrayışlarıyla piyonlar arasından
ürkek
ama cesur ama sevimli
açsa
duyargalarını o tarihsel şiire
iyi
bir oyuncu en çok atları sever
Onun var olmak istediği toplum, satranç tahtası
üzerinde durur. Hepsi birer Tanrı piyonu halinde. Konuşmaz bir toplum modeli
onunkisi. İç kelime cemiyeti. Fazla konuşmak, aceleci olmak yok. Ve içerden dışarıya
devamlı ses yaymak insanı aptallaştırır. Konuşanı az, konuştuğu da az Çiçek’in. Hayatı satranç tahtası
üzerinde, suskun bir yerde yaşar, o. Şahlar, vezirler, piyonlar onun içi birer
piyondan öte yaşam ortaklarıdır. Onlara ruh verir bu uzun şiirinde İlhami Çiçek onlarla birlik yaşar.
Satranç tahtası üzerindeki mutsuzluklar, trajik mutluluklardır onlar için.
Satranç, İlhami Çiçek için sosyolojik ve
psikolojik bir alınyazısı teorisidir. Kendi varoluşsal toplamını o tahta
üzerinde harman eder. Dışarıyla iletişim buradan sağlanır. Piyonlar,
insanlardan daha canlı daha kaderci daha dürüst taşlar. Her taş şairin bir
başka kendisi, onun bir değişik yönü.
Yeni hayatın ahmaklıklarla süslü
çarşıları, sokakları; şairi satranç tahtası üzerinde otağ kurmaya muhtaç
eder.
Aslında İlhami Çiçek’in satranç şiiri, otobiyografik
bir eserdir. Bir satranç tahtası otobiyografisidir, bu. Şair satranç tahtasına
doğar, ölüm satranç tahtasına vedadır, musalla taşı da satranç tahtasında bir
unsurdur. İlhami Çiçek’in arkada kalan yaşam izleri o tahta üzerindedir.
Satranç, onun için var olma biçimidir.
Y.T.