Gençliğimde parlaktı bendeki dünyevi nakışlarım. Gün geçtikçe bu çizgilerim farıdı. Azaldı.
Ama bu kez de fazlalaştı içimdeki ışıklarım. Dünyada azaldı ancak sonsuz bir nurun memleketinde arttı
topraklarım. Eskiden neredeyse bir aletin adı gibi kullandığım beka kelimesi, dünyamın kapılarından içeri
girdi, beni içine doğru yutmaya başladı.
Mezarlıkları güzel tarif eden insanları bu yüzden
sevmeye başladım.
Mezarlıklar, toprağın elidir. Tanrı’ya insanını sunan, veren el.
Ve her yaş güzeldir. Ahret hayatı, Rabbin sonsuz yurdu daha
güzeldir.
Kabir tabiattır. Dini dinleyen doğadır.
Rabbim, Yeprem’i yanına, onu hangi yaşında olursa olsun çocukluk çağının içinden geçirerek al diyeceğim ama, son yaşlarım son çağlarım son baharım da güzel. Sarı solgun
yapraklarının ellerinde bastonlar, dalında hayatın son mesafelerini adımlamaya
çalışıyorlar. Ufak bir yelde de aşağı düşüp gidiyorlar.
Yaşlı insanlar, solgun yapraklar kaderin ufak bir
esintisiyle avlanıyorlar. Rabbimin güzel olan av sanatı bu.
Y.Türk