19 Ocak 2018 Cuma

&


Efendim yaşım kırk. Her yere. Kasımpatıya, tuğlaya, çiçeğe. Uykuya.
Kırk yaşımdan ilk günüm, ilk sabahım. Sağ kulağım üstünden uyanırım.  İlk cemrem benim.
.
Akrabalar, yıldızlar ve arkadaşlar tekrar baştan düşünüldüler  ve yeni yaşa göre anlam bakımından bana ayarlandılar. Hafif boşluk, hafif yeni gelmişlik ve derinlik. Böyle uyandırdı bu sabah beni yazgım. Ve onu yazana ben mutabıkım.

Sürüden olmaklığım azaldı, büyüklerime. Çobanlığım arttı.
Örneğin ne kadar da zulmetmişim, insanın ilk ölçeklerine göre benimle birlikte olan meleklerime.
Kulaklarımda evrenin ilk günlerinden kalma bir oyundan kız ve oğlan sesleri.
Beni kainata bırakıp giden şey, elimden tutmak için geri gelmiş.
Karpuz, iğne, kahve ...nereye gitse el, sanki Tanrı’dan alıyor.

Ve bu yaşa gelişim, acayip bir şey.  Bende hep solmaz bir yeşillik gibi kalır. Unutulmaz.
Ve bana o sonsuz başlangıçta verilen şey tekrar parlar.
O altın hayat o altın memleket. Ya da altın hayatını yaşayan memleket.
Veri az, çağşım çok.

Tanrı’m şimdi her yer portakal bahçesi, şah damarı. Sen hep bu bahçede.

Y.Türk