‘Mekke’ye gidecek yeterli parası olmayan
insanlar özellikle Sultanahmet ve diğer camileri ziyaret etmek için Türkiye’ye
geliyorlar.’ (Bosnalı edebiyatçı, şair Naida Mujkiç) 26 Haziran 2016, Pazar Eki.
‘Ayrıca, İslam’ın ve
Osmanlı’dan kalan ortak mirasımızın bizi birbirimize bağladığına inanıyorum.’ (Bosnalı
edebiyatçı, şair Naida Mujkiç) 26 Haziran 2016, Pazar Eki.
Mekke’ye
gidemeyen İstanbul’a gelir. (Bosnalı
edebiyatçı, şair Naida Mujkiç) 26 Haziran 2016, Pazar Eki.
‘Biz ölülerimizle
beraber yaşarız.’ (Yahya Kemal)
Yukarıda
alıntıladığım metinler, geçmişin tarihsellik karşısında halk muhayyilesindeki
yeridir. İnsan, gençliğinde yaşadığı
anıların etkilerini yaşlılıkta da üzerinden atamaz, dahası insan tüm
yaşadıklarının, tarihinin sonucu ise medeniyetler ve şehirler de öyledir.
Tarihsel davrandığınızda örneğin İstanbul için 1453’ün ve Anadolu adına 1071’in
hiçbir önemi kalmıyor.
Tarihsellik,
aslında literatüre Marksizm ile girmiş bir anlayış. Marks şunu iyi
bilir. Tarihsellik eleştirisi yapmasaydı Marks, insanlığın bu zamana kadar
geçirdiği süreçlerin zıddına duruş sergileyen Komünizmi yayamayacaktı. Marksizm
tarihsel olduğu kadar, fıtrata da geleneklere de karşıdır. Mesela Almanya’da Alman İmparatorluk
sarayının yıkılmasına sebep veren şey Marksizm’dir. Gerçi şu an tekrar inşa
ediliyor, bu yapı.
İnsan bile bir sonraki anını bir önceki anın temelleri veya
etkileri üzerinden şekillendirirken milletlerin bunu yapmaması düşünülemez.
Millet demek zaten dün ve şimdide birlikte olmanın başka bir adıdır. Yani dün, selamı yaygınlaştırdık, yemek
yedirdik, O’nun emrettiği şekilde kardeş olduk demenin; yarına da öyle çıkabilmenin
çabasıdır. Mehmediler tarihselliğe böyle bakarlar. Tarihiyle ve imanıyla birlik, an üzerinde
dengede olmaya çalışırlar.
Tarihin
sınandığı, sınava tabi tutulduğu, meşruluğunu sorguladığı yerler:
Vahiy ve sünnet'tir.
ADEM KALAN